Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkleri ve Kürtleri üç sınıfa ayırmak zorundayız. -İlki, aslen Kürt veya Türk olup Müslüman olanlar. -İkincisi, ikisinin de Kürt veya Türk olup, İslâm'la bağı olmasa da bu vatan ve devletle derdi olmayanlar. -Üçüncüsü ise Türk veya Kürt görünen ama ne Türk ne de Kürt olmadıkları gibi, Müslüman da olmayan kriptolar... Bu kriptolar genellikle Sabetaycı ve pakradunilerdir. (yani Yahudi) Kimisi ise farklı kavim veya inançlardan olabilirler. Bu yüzden bu yazıda zikrettiğimiz Kürt'ten muradımız, İsrail'e uşaklık eden Kürt veya Kürt görünümlülerdir. Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı toprakların da Nil ve Fırat arasında kalması nedeniyle, Theodore Herzl, Kürtlerle de temas kurma zarureti hissetmişti. Bu kapsamda Yahudiler ve Kürtler arasındaki en önemli ilişki, 1930'lu yıllarda Yahudi terör örgütü HAGANAH üyesi, Reuven Şiloah (Zoslanski) tarafından kurulur. Daha sonra İsrail gizli servisi MOSSAD'ın başına geçecek olan Şiloah, Mason ve Yahudi İttihatçılar döneminde İstanbul Üniversitesi'nde okuyan, İsrail'in ilk başbakanı Ben Gurion tarafından Kürtlerle temas kurarak, kullanılabilecek kişilerin tespiti ile görevlendirilir. O da bugün bile câri olan terör planlarını hazırlar. İsrail'in kurulmasıyla birlikte bu plân dâhilince 180 bin civarındaki Kürt Yahudi'si, işgal edilen Filistin topraklarına götürülecektir. Bugün İsrail'de Kürtçe konuşan bir Yahudi grup olduğu gibi, Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde de önemli sayılarda Kürt görünen Yahudi ve Ermeni de mevcuttur.
Türklerin medeniyet sahasında, daha önceki devirlerde olduğu gibi İslâm kültürü muhitine girdikten sonra da kendilerini büyük bir varlık olarak gösterdikleri malûmdur. İslami bilgiler yanında tıp, heyet, matematik v.b. müsbet ilimlerde ünlü şahsiyetler yetiştiren Türkler, Arab ve İranlı şâir ve edipleri himaye etmek ve bizzat kendi aralarında kudretli edipler, şairler yetiştirmek suretile İslâm dünyasında edebiyatın gelişmesine de geniş ölçüde yardım ettikleri gibi, tarihçilik sahasında da mühim hizmetlerde bulunmuşlardır. Müslüman tarih yazarlarının meşhurlarından bir kısmının Türk asıllı olması bunun delilidir. Bu tarihçiler eserlerini umumiyetle türkçe degil, arabca yazmışlardır. Zira, bilindiği üzere, o zamanlar arabca tıpkı Ortaçağ Avrupasındaki lâtince gibi İslâm âleminde ilim dili kabul ediliyordu.
Sayfa 215 - Ötüken
Reklam
Gerçek bir Müslüman gerçek bir Türk milliyetçisi gerçek bir Ülkücüydü. Hayatları “yalan” olan insanların hüküm sürdüğü dünyada her şeyi “gerçek” olan bir insandı. Sadece tek kelimeyle anlat deseler “Ülkücü’ydü” derim.
Bir de ümmetçilik var. Kendini müslüman sanan bürü tutup karşısındakini sorguya çekiyor. Türkçü müsün? Ümmetçi mi? Adam Müslümanlığı bilse bu suali sormayı hakkı olmadığını da bilir.
İBN-İ SİNA'NIN HAYATI (1) A) Çocukluk ve Gençlik Devresi
Büyük Türk filozofu ve âlimi İbn-i Sina, Batı dünyasında Latinler nezdinde "Avicenna" ismiyle tanınmıştır. Bilindiği üzere, Türklerin islamiyeti kabul edip. Müslüman oluşlarından sonra yetişen Türk-İslam filozofları eserlerini o zamanın ilim ve felsefe lisanı olan Arapça ile yazmışlardır...
Dar ağacına giderken son sözün nedir sorusuna Kemal beyin cevabı…
Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: “Milleti ve Memleketi uğruna şehit olan Boğazlayan Kaymakamı Kemal’in ruhuna Fatiha.”
Reklam
Onlar vatan sevdalılarıydı, Onlar Müslüman Türk torunlarıydı, Onlar Dehlizin Fedaileriydi…!
Sayfa 141Kitabı okudu
“Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti ve toplumunun o zamana kadar yaşamadığı, eşi benzeri olmayan bir felakettir. Bu savaşlarda, daha düne kadar imparatorluğun tebaası olan küçük Balkan devletlerininin Müslüman Türk halkına yaşattığı hezimeti ve hayal kırıklığını izah edecek hiçbir mazeret ve bahane yoktur.”
Sayfa 41
"Anadolulu Müslüman Türk'ün vatanı ezan-ı şeriftir." Ezanın okunduğu yer bizim yurdumuzdur; Bosna da, Halep de, Kahire de...
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu “ulusalcı, seküler ve ırkçı” zihniyet aynen görevine devam etti. Biz 1. Dünya Savaşı'nda Arap, Türk, Kürt, Laz, Çerkez hep birlikte omuz omuza savaştık. Ama savaş bittikten sonra bakıyoruz ki Müslümanları birbirine bağlayan Hilafet kaldırılıyor. Batıdan kanunlar alınıyor. Yeni Cumhuriyet, tamamen ulusal bir yapıya büründürülüyor. Savaş bittikten sonra “Elhamdülillah Müslüman'ım” anlayışının yerini “Ne mutlu Türküm diyene!” alıyor. Türk kavramı Avrupada yaklaşık 400 yıl boyunca Müslüman anlamında kullanıldı. Fakat daha sonra Fransız İhtilâlinin etkisiyle Türk kavramı “ırka” indirgendi. Cumhurriyet Dönemi'nde tamamen ırk için kullanıldı. Bu ulusal ırkçı zihniyet tüm İslâm coğrafyasında İslâm'ı hedef almaktaydı. İşte ipin koptuğu yer burasıydı. Bu ulusal ırkçı yapılanmaya göre Hz. Âdem ve Havvadan geldiğimizi unutarak, Türkler Ergenekon'u, İranlılar Persleri, Iraklılar Babil'i, Mısırlılar Firavunları, Cezayirliler Kartacalıları kendi ulusal tarihlerinin kökeni yaptılar. Ve şimdi de Kürtler de kendileri için aradıkları tarihin kökenini “Zerdüşt” geleneğinde bulacaklarına inandırılmaktalar.!
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.