Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kür meselesi nezdinde Almanya-Türkiye ilişkileri
Türkiye-Almanya arasında Kürt diasporasının aktiviteleri sebebiyle bir çok kez gerginlik yaşanmıştır. Türkiye, özellikle 1980'lerin başından beri Almanya' ya baskı uygulamış, Kürt ha­reketinin denetim altına alınmasını ve PKK'yi destekleyen der­neklerin kapatılmasını, Kürt diasporasının aktivitelerinin kısıt­lanmasını talep etmiştir. Almanya, hem Türkiye ile ilişkilerini hem de kendi sınırlan içerisinde yaşayan Türk ve Kürt toplu­luklarını düşünerek hareket etmek zorunda kaldığı için kendi­sini sorunun içinde bulmuştur. PKK'nin Almanya devletine karşı politikalan Kürt hareketi­ni kriminalize etmiş ve Almanya'daki Kürt hareketinin hareket alanlarını kısıtlamış olabilir; ama aynı zamanda Almanya'nın dış polikasında da bir etki bırakmıştır.
Türk Kürt meselesi ulus ötesi alana sadece Kürtler tarafın­dan taşınmamıştır. Türk diasporasının Kürt diasporasına tep­kileri ve Türkiye'nin Kürt diasporasının etki alanını daraltma çabaları da ulus ötesi Türk Kürt meselesinin temel parçalarıdır. İki grup arasındaki ilişkiler sadece silahlı bir çatışmanın sınır­lar dışına taşması değil, bir "egemenlik çekişmesi"dir. Bir gr­bun, diğeri üzerinde ulus ötesi alanda bile " egemenlik kurma girişimi" ve diğer grubun da bu girişime anavatandaki müca­delenin bir devamı olarak "direnme" durumudur. Şiddetli ça­tışmalar olarak görünen buzdağının altında yatan temel sorun, "egemenlik" mücadelesidir. Ulus ötesi alanda yeniden yaratı­lan Türk-Kürt sorununun da temelinde bu vardır.
Reklam
Geçmişte "Şark meselesi'' olarak bilinen kavram zaman içinde Orta Doğu sözcüğü ile ifade edilmeye başlandı. Bu sözcük de Osmanlı'nın çöküşünün ardından ortaya çıkmıştır. Orta Doğu sözcüğü İngilizler tarafından ilk defa 9 Mayıs 1916 tarihinde Fransa ile aralarında imzalanan ve Osmanlı'nın parçalanmasını öngören Sykes-Picot gizli antlaşmasının akabinde 1920 tarihlerinde kullanılmıştır. İngiltere daha önce ise Near East (Yakın Doğu) sözcüğünü kullanıyordu. Bu terimi İngiltere, Osmanlı'nın hakim olduğu topraklar için kullanıyordu. Osmanlı'nın çöküşünden sonra sözcüğünden sarfı nazar ederek onun yerine Middle East (Orta Doğu) terimini kullanmaya başladı. İngiltere Middle East kavramını Irak, Türkiye ve Suriye'yi içine alan topraklar için kullanmaya başlamıştır.
Türkiye son yıllarda bir beka problemi tartışıyor. Beka problemini sâdece askerî ve ekonomik alanda mevcutmuş gibi görmek, fiili duruma nüfuz edememişlikten kaynaklanır. Beka problemi asıl kültür sahasında geçerlidir. Merhum Prof. Dr. Halûk Dursun dostumuz, son günlerinde sık sık "Bir kültür seferberliği yapmalıyız" diyordu. Çünkü o
Sayfa 273 - Kırmızılar Yayıncılık, Baskı Tarihi: Mart 2020Kitabı okudu
Doğrudan Kürtleri işaret ederek etnikleşen "bölücülük" yaftalaması Kürt hareketinin Türkiye'nin büyük kentlerinde kitle tabanı ile buluşmasının oluşturduğu zeminde ortaya çıkıyor ve orta sınıf görüşmecilerin kentsel ya- şamdaki gündelik gözlem ve deneyimleriyle pekişiyor. Kürtlerin kent hayatında kurdukları dayanışma ilişkilerinin de orta sınıf İzmirlilerin gözünde bölücülük addedilmesi, bu söylemin resmî ideolojideki içeriğini iyiden iyiye başkalaştırarak farklı bir Kürt algısının, tanıyarak dışlama'nın yapıcı öğelerinden birini oluşturuyor. Her ne kadar "bölücülük" resmî ideolojinin Kürt meselesi için geliştirdiği lūgatin olmazsa olmaz bir parçası olsa da onun bu etnikleşmiş haliyle yeniden üretimi, İzmir'deki orta sınıfa mahsus toplumsal ilişkilerin ve bu ilişkiler üzerinden geliştirilen zihniyet dünyasının izini taşıyor
Sayfa 125Kitabı okudu
Bir program çıktı karşıma. Program uydudan ve bazı platformalarda yayın yapan, Diyarbakır merkezli yerel kanal Uzay Haber televizyonunda yayınlanmıştı. Adı, "Büyüktimur'la Gündem" Programın konusu CHP'nin Meclis'te HDP ile "Kürt meselesini çözelim" çağrısı. Program baştan aşağıya Türk devletine hakaretler
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin, kurulması ile birlikte oluşan kimlik bunalımı, bu boşluğu doldurma girişimi olarak Türk milliyetçiliğini uygulaması, Kürtlerde de etnik milliyetçiliği uyandırmıştır.
Sayfa 47 - Köklü değişimKitabı okudu
Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ile birlikte Kürtler, kendilerini sınırlarını sömürgeci Batının çizdiği, dört farklı ülkenin topraklarında bulmuşlardır. Bunlar İran, Suriye, Irak ve Türkiye'dir. Böylece bu devletlerin uyguladıkları millileştirme politikaları "Kürt meselesini" hem iç soruna hem de bu dört devlet arasında devletlerarası bir dış soruna dönüştürmüştür. Aslında sorunun kaynağı tam da burada yatmaktadır. Temeli sarsılmaz İslam akidesinden, onun hükümlerinden, ümmet bilincinden ve İslam'ın dili olan Arapçadan uzaklaşıp, etnik ya da mezhepsel olarak Laik-demokratik seküler anlayışı bu ümmete tatbik etmek, binlerce sorunun yanında "Kürt sorununu" da ortaya çıkarmıştır. Dolayısı ile bu topraklardaki asıl sorun Kürtler değildir. Sorunun bizatihi kendisi bu topraklarda Hilafetten sonra kurulmuş Krallıklar ve Laik seküler Cumhuriyet sistemleridir.
Sayfa 38 - Köklü değişimKitabı okudu
1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılmasıyla İstanbul Hükümetinin yani Halife'nin sulta/otorite yetkisi elinden alınmıştır. Ardından 24 Temmuz 1923'te Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temellerinin atıldığı Lozan Konferansı yapılmıştır. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve 3 Mart 1924 tarihinde Hilafet resmen kaldırılarak Müslümanların birliği parçalanmış ve ümmet fiilen sömürgeci kâfirlerin kucağına atılmıştır.
Sayfa 28 - Köklü değişimKitabı okudu
Reklam
Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu Türkistan'a Bakışı
1991 yılında dönemin başbakanı Süleyman Demirel, İsa Yusuf Alptekin'i kabul ederek "Doğu Türkistan'daki kardeşlerimizin çinliler tarafından asimile edilmesine" izin vermeyeceğini ve konuyu BM'nin gündemine taşıyacağını söylemiştir. 1992'de ise Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından kabul edilen İsa Yusuf Alptekin,
Sayfa 116 - Kaşgar YayıneviKitabı okudu
Genelkurmay'ın Kürt isyanları konusundaki iç yazışma ve raporlarında dış kışkırtmalar önemle belirtilmiştir. Genelkurmay yayınlarında Musul meselesi nedeniyle "İngiltere Intellicens Service'in Doğu'ya özel bütün metotlarını kullanarak Türkiye içinde karışıklıklar çıkarmaktan bir an geri kalmadığı" vurgulanmaktadır. Kürt Bağımsızlık Komitesi'nin silah ve cephaneyi İngiliz hâkimiyetinde bulunan Musul'da depo ettiği ve ayaklanmanın birinci aşamasından sonra da fiilî İngiliz yardımının başlayacağı saptanmıştı. Komite ayrıca ayaklanma geliştikten sonra İstanbul'da Kürtlerin silahlı bir harekete girişmesini, hareket dinci olduğu için İstanbul halkının da katılımını, İngiltere'nin silah ve para yardımıyla Cumhuriyet hükümetinin devrilmesini ve İngiltere'nin Vahdettin'i İstanbul'a getirip tahta oturtmasını da düşünmüştü. Şeyh Sait İsyanı sırasında yayımlanan gazeteler "İngiliz parmağı"nı vurgulamışlardır.
Kemalist Devrim, özünde bir köylü devrimiydi. Devrim'in önde gelen yönetici ve düşünürlerinden Mahmut Esat Bozkurt "Türk İhtilali'ne Türk Köylü İhtilali denilebileceğini belirtir. Bozkurt, Kemalist Devrim'le kurulan Cumhuriyetin temel görevinin köylü meselesini halletmek olduğunu kesin bir dille ortaya koyar: "Türkiye'de köylü meselesi son büyük ihtilalden doğan yeni devlet sistemimizin bir direk, bir temel meselesidir.” İsmet İnönü, 1930 yılında Sivas'ta "Anadolu'nun ortasında kurulmuş bir köylü hükümetiyiz" saptamasıyla Kemalist hükümetin kimliğini açıklar. Türk Devrimi'nin düşünürleri kuşkusuz 19. yüzyıl sonlarından beri demokratik devrimin köylüye dayanacağı bilincindeydiler. Bu kavrayış, özellikle 1908 Hürriyet Devrimi öncesinde ve daha sonra İttihat ve Terakki'nin yönetimi döneminde olgunlaştı. İttihat Terakki Cemiyeti'nin 1908 yılında Selanik'te gizli olarak toplanan kongresinde kabul edilen 21 maddelik programın 14. maddesinde "çiftçinin topraklandırılması yollarının aranacağı" vurgulanmaktaydı. 1908 Devrimi'nden sonra Dersim'e siyasal önderler ve öğretmenler gönderildi. Hürriyetin onlara da ait olduğu ve paylaşabileceklerini anlattılar. Bir Kürt siyasi kulübü de kuruldu. Toprak meselesi Meşrutiyet'ten sonra Meclisi Mebusan'da da tartışıldı, büyük toprak sahiplerinin topraklarının topraksız çiftçilere dağıtılması savunuldu.
Son olarak, Türkiye'nin Irak Kürtleri arasında artan siyasi gücünden ve Türkiye'nin İran'ın kuzeyindekilerle Azerbaycanda ki Azeriler arasında birlik kurulmasına destek verme olasılığından Tarhan da endişe duymaktadır; bu nedenle, Ankara'ya kendi savunmasız noktalarını hatırlatmak amacıyla zaman zaman PKK'yı kullanmaktadır.
Sayfa 246Kitabı okudu
HADEP, tıpkı selefleri gibi, PKK'dan ayrı bir yapı olduğu iddiasındadır. Parti ile PKK arasında herhangi organik bir bağ olmasa da, parti tabanı PKK'ya sempati beslemektedir. Ayrıca PKK, parti mensupları üzerinde çok büyük bir nufuza sahiptir. Diğer tüm Kürt partileri ve örgütleri gibi PKK'nın yenilgiye uğramasını istememektedir; tabanının yani sıra diğer Kürtlerin de tercihlerine bakıldığında böyle bir şeyi isteyebilmesi mümkün değildir zaten..
Sayfa 135Kitabı okudu
79 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.