Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Din
Bu gece Nesrin yine nöbetteydi. Sorumlu olduğu koğuşlar arasında koşturup duruyordu. Gönüllü hemşirelerden genç bir öğretmen de Nesrin'e canla başla yardım etmekteydi. Koğuştan çıkarken yardımcısına "Niçin bütün öğretmenler gönüllü hemşire olmadınız?" diye sordu, "...Sayınız herhalde bu kadar değildir." Genç öğretmen, "Haklısınız..." dedi, "...daha kalabalığız. Ama bazı arkadaşlar gelmedi. Çünkü arkadaşlarımızdan birinin yakını bir din adamı var. Müslüman bir kadının yabancı erkeklere dokunmasının dine uygun olmadığını söylemiş. Arkadaşların da bir bölümü, 'demek ki bu iş dinimize uygun değil' deyip gelmediler." Nesrin koridorda zıngadak durdu: "Böyle düşünenler pek çok ki bizde bu hayırlı, güzel meslek oluşmamış. Diyelim ki hemşirelik gereği yapılan şeyler dince bir kusur. Ama biri bir insanın, bir milletin iyiliği, huzuru, yararı, hayrı için biraz kusur işlerse ne olur? Yüce Allah bunun bir özveri olduğunu takdir edemez mi? Böyle incelikleri kavramaktan uzak, olgun bir insandan daha mı katı? Bu güzel davranışı, bencillikten daha değerli, daha insanca, daha Müslümanca saymaz mı?" Üzüntüyle baktı: "Bir insanın Allah'ı böyle sırf cezalandırıcı gibi görmesi ve yalnız kendini kurtarmaya çalışması ne kadar yanlış bir şey. Bu dar anlayış bazı Müslümanları çok bencil ve katı yapıyor. Bence Müslümanlık bu değil. Toplumun selameti, kişinin selametinden önce gelir. Neyse. Gel, yaralılara yardım etmek kusursa, biz güzel Allah'ımızın affına sığınarak kusur işlemeye devam edelim."
Sayfa 437 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Bu gece Nesrin yine nöbetteydi. Sorumlu olduğu koğuşlar arasında koşturup duruyordu. Gönüllü hemşirelerden genç bir öğretmen de Nesrin'e canla başla yardım etmekteydi. Koğuştan çıkarken yardımcısına, "Niçin bütün öğretmenler gönüllü hemşire olmadınız?" diye sordu, "..Sayınız herhalde bu kadar değildir." Genç öğretmen, "Haklısınız." dedi, "..daha kalabalığız. Ama bazı arkadaşlar gelmedi. Çünkü arkadaşlarımızdan birinin yakını bir din adamı var. Müslüman bir kadının yabancı erkeklere dokunmasının dine uygun olmadığını söylemiş. Arkadaşların da bir bölümü, 'demek ki bu iş dinimize uygun değil' deyip gelmediler." Nesrin koridorda zıngadak durdu: "Böyle düşünenler herhalde pek çok ki bizde bu hayırlı, güzel meslek oluşmamış. Diyelim ki hemşirelik gereği yapılan şeyler dince bir kusur. Ama biri bir insanın, bir milletin iyiliği, huzuru, yararı, hayrı için biraz kusur işlese, ne olur? Yüce Allah bunun bir özveri olduğunu takdir edemez mi? Böyle incelikleri kavramaktan uzak, bir insandan daha mı katı? Bu güzel davranışı, bencillikten daha değerli, daha insanca, daha Müslümanca saymaz mı?" Üzüntüyle baktı: "..Bir insanın Allah'ı böyle sırf cezalandırıcı gibi görmesi ve yalnız kendini kurtarmaya çalışması ne kadar yanlış bir şey. Bu dar anlayış bazı Müslümanları çok bencil ve katı yapıyor. Bence Müslümanlık bu değil. Toplumun selameti, kişinin selametinden önce gelir. Neyse. Gel, yaralılara yardım etmek kusursa, biz güzel Allahımızın affına sığınarak kusur işlemeye devam edelim."
Reklam
‘’ Bunun nedeni, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı ile Misak-ı Milli sınırları içerisinde esaretten, hatta belki bir yok oluştan kurtardığı Türkçe konuşan Müslüman toplumun, bizzat kendisini yönetenlerce, yani çoğunlukla İstanbul'daki Osmanlı seçkinlerince, yüzyıllardır aşağılanmış olması, Araplardan miras alınmış "Etrak-ı bi-idrak", yani "anlayışsız, idrak yeteneğinden yoksun Türkler" sözünün, Türk halkı için bizzat kendi yöneticilerince kullanılması olmuştur. Atatürk, yüzyıllarca cahil, aç ve sefil bırakılmış, bizzat kendi büyüklerince sürekli aşağılanmış Türk halkına kazandığı büyük zaferden sonra yeni bir bilinç verilmesi gerektiğini düşünmüştü. Bu bilincin bir parçası da Türklerin, idrak yeteneğinden yoksul zavallılar değil, tersine tarihte büyük işler yapmış bir ulusun temsilcileri olduğunun bilinmesi olmalıydı. Atatürk bu nedenle, o zamana kadar özellikle Müslümanlık etkisiyle ihmal edilmiş olan Orta Asya Türk tarihine de sahip çıkılması ve orada Müslümanlık öncesi Türklerin yarattıkları kültür ve uygarlıkların gün ışığına çıkarılması gerektiğini düşünmüştü. Atatürk ülkedeki bilim insanlarını bu yönde çalışmaya özendirmek için bizzat konuya el atmak gereğini duymuştur. ’’
120 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
İnternette bir gün dolaşırken Thomas Paine 'ünlü bir sözüne denk geldim. "Arkadaş bu benim felsefem" dediğim türden bir sözdü. Önce yazarı araştırdım. Bu kitabiyla Amerika'nın bağımsızlık bildirgesinde önemli bir etki göstermiş. Fransa devrimi beklediği şeymiş ve Fransa'ya giderek parlamentodaki ikinci yabancı temsilcisi olmuş. Sonuç
Sağduyu
SağduyuThomas Paine · Lotus Yayınevi · 2016465 okunma
384 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
İsmet Özel’in istiklalmarsidernegi.org.tr adresinde yayınlanan yazılarından oluşan bu kitaba geçmeden önce İsmet Özel’in benim zihnimde uyandırdığı kişiliğe değinmek istiyorum. Evet İsmet Özel kaba taslak tarifle önce komünist sonra Müslüman şimdi de Türkçü olmuştur. Sadece bu yüzeysel ve basit tanımlama bile İsmet Özel’i çağdaşlarından
Desem Öldürürler Demesem Öldüm
Desem Öldürürler Demesem Öldümİsmet Özel · Tiyo Yayınları · 2016317 okunma
Türkiye'nin, Uzak Doguluların, Kuzey Afrikalıların kendi cografi, toplumsal ve kültürel gerçekleri vardır. Onların her birinin Müslümanlık yorumları, İslami hayat alışkanlıkları bu gerçekler tarafından yönlendirilmektedir
Sayfa 108 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Osmanlı'nın Son 40 Yılında Rumeli Türkleri ve Müslümanları kitabında anlatılan bir olay; 1900'lerin başında Balkanlarda etnik çalışmalar had safhada iken Rusya -bugünkü Kosova sınırlarında yer alan- Mitroviçe'ye bir konsolosluk açmak ister. İmparatorluğun bu en zor ve zayıf döneminde Rus baskısına boyun eğmek zorunda kalan Osmanlı bu isteği kabul etmek zorunda kalır, tepki gösteren Arnavutları bastırmaya çalışır. Arnavutlar bu ayaklanma sırasında Osmanlı askerleriyle savaşırken "Hakiki Türk oğlu Türkler! İleri! diye hücum etmektedir. Bu arada isyancı Arnavutlar arasında çok sayıda Katolik Arnavut da vardır. Burada karşımıza çıkan Türk kimliği Müslümanlığı, Müslümanlık bağı ile Arnavutluğu, Arnavutluk bağı ile Katolikliği dahi kapsar veya taşır.
IX. ve X. yüzyılda İslamiyet Orta Asya'da değişik bölgelerdeki Türk zümreleri arasına girmeye başladığı zaman, birbirinden farklı iki sosyo-kültürel ortama göre nitelik kazandı. Şehirli ahali tabii olarak bir yerde devamlı oturmaları sebebiyle, medreselerde işlenen ve öğretilen, ve tabiatıyla kitabi esaslara daha sadık bir İslam anlayışını, başka bir deyişle, ayrıca devletin resmi desteğini de sağlayan Sünni müslümanlığı benimsemişti. Konar-göçer Türkler ise, kendilerine önce İranlı, sonra da Türk süfiler tarafından getirilen tasavvuf ağırlıklı bir mistik müslümanlık anlayışını benimsediler.
Türkler; “Efendim, Batılılar bizi sevmiyor, sebep Hıristiyanlık-Müslümanlık meselesidir” dediğinde, bu yetersiz ve hatta çok yanlış bir hükümdür. Laik oluruz. Bu konuda fikir ve tutumumuzu takip ederiz, fakat fazla bir şey değişmez. Batı’da klasik tarih eğitiminin belirgin noktalarından biri antitürklüktür, antimüslümanlık demiyorum. Yani Batı kültürü ve Batı insanı için İranlı her zaman egzotik bir adamdır. Arap demek 1001 gecedir, bir masaldır, şairdir, Ebu Nuvas’tır, çevirisini bulursa okur. Fakat, Türk demek, bunların ötesindedir. O bir militandır. Türk, Roma mirası üzerine oturan asker bir kavimdir ve dolayısıyla bir tehlikedir. Kilise uzun zaman böyle öğretti ve bu nedenle Batı’da Türklere karşı ebedî bir şüphecilik vardır.
434 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.