Tanrı’dan bağımsız olabiliriz. Dini duygular tüm yitirdiklerimizi telafi edecektir. Ancak telafi edilecek bir kaybımız yok; dini duygular gereksizdir. Gençlik arzuları asla körelmezken niye gençlik arzularının yerini bir şeylerin peşinden koşalım? Bütün eski maskaralıkları sonuna kadar yaşayabiliyorken niye heveslerin yerini alacak bir şeyler
Çekip gidenin anısına
Bir şeyler yolunda gitmedi
Bir akşam çekip gitti bir adam yurdundan
Uzunca bir yol vardı önünde
Elveda bile demeden çekip gitti bir adam.
Canı yana yana gitti
Bir kuş misali bilmediği mevsimlere
Rüzgarı aldı arkasına
Fırtınanın gözünde eridi gitti
Sessizce kayboldu karanlıkta
Dayanamamıştı artık kırılmış kalbi
Atmaktan vazgeçmek istedi
Hayalleri vardı ardında
Cesareti yoktu artık kalmaya
Hayatı bitmişti artık orada
Kırmışlardı yüreğini bir bahar akşamında
Yola koyulmuştu kasvetli bir karanlıkta
Geride kalıp bakanı affedememişti
Dayanamamıştı kalbi ucuz ayrılıklara.
Onurunu, gururunu geride bırakıp gitmişti.
Tutunacak tek bir dalı vardı hayatta
Gözünün yaşına bakmadan kırmışlardı.
Ağaçlar çiçek açmaz olmuş artık orada
Çekip gidenin anısına...
Gerginim, zihnim dağılmış durumda; yanıtlar, nedenler, tutunacak sağlam ve gerçek bir şeyler arıyorum, ama tam bunları bulduğumu ve kendimi kaybetmeden anladığımı düşünürken, hâlâ paramparça, dağınık ve mahvolmuş olduğumu fark ediyorum.
İlk inceleme kitabımın bu olmasını özenle seçtim diyebilirim. Bu kitapta " Var olan " larla " Gerekir" lerin birbirinden apayrı şeyler olduğunu, yani başka bir deyişle Allah ın var olup olmaması, Kader, Kıyamet, İnanç gibi olguların " Var olan " grubunda yer aldığını; Namaz kılmak, ibadet etmek, dünyaya dair
Yanımda kal... İnsanız hepimiz ve ne yazık ki korunmasız... Dipsiz bir kuyuya doğru çekildiğimizi hissettiğimiz an tutunacak bir şeyler ararız... Belki bir sevgiliye, belki anneye, belki babaya, belki de bir dosta... Kim bilir işte, biri olmalı ama bizi çekip çıkartabilecek o kuyudan... Hiçbirimiz, hiç kimsesiz kalacak kadar çaresiz olmamalıyız. Yalnız olmamalıyız hayatın girdabında..
Kanat Güner
Günümüz itibariyle Avrupa'da en çok okunan Japon yazar olan Haruki Murakami'nin en ünlü kitaplarından İmkansızın Şarkısı, ismiyle olduğu kadar güzel hikayesiyle dikkatimi çekmişti yıllar önce. Üniversite yıllarımda okuduğum kitapta Toru Watanabe adında üniversiteli bir gencin yaşadıkları anlatılıyor ve onunla yakın yaşlarda olduğumdan karakterle
"Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız Tanrı'yı görürsünüz. Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz."
-Charles Manson
Peki bir Yabancı'ya bakınca ne görebilirsiniz? Farklılıkları mı, anormallikleri mi, rahatsızlık verdikleri mi, eksiklikleri mi yoksa fazlalıkları mı? Gerçekten bir
Burası Urfa. Sanki şehir terk edilmiş ve biz çok yalnızız değil mi ? En çok kendi içimizde. İçimizin o kimseye açamadığımız dehlizlerinde fena halde yalnızız. Tutunacak bir şeyler ararken düşenleriz biz. Biz her şeye rağmen savaşan, umudu biricik varlığı olan o insanlarız evet. Bizler yalnızız. Bizim sesimizse Peyami. Sözde Kızlar, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatihi Harbiye den sonra yine beni hiç şaşırtmayan Peyami.
Ortaokul yıllarımın en nadide yazarlarındandır kendisi. Nerde görsem kitaplarını, naif bir sevgi hissiyatı geçer içimden. Severim, sevdirmeyi denerim insanlara.
Her ne kadar eski zamanlarda geçtiği hissini verse de o bizim sesimiz. Bundan 100 yıl sonra da yine aynı kaybedilmiş Meraller, yine her şeyi en ince noktasına değin düşünen Samimler olacak, var da üstelik.
Bu bir dünya klasiği diyorum kendimce. Eğitim sistemimizden tut insanlığımıza, insanlarımıza, toplum önyargılarına kadar her şeye çok zarifçe değinen bu kitap size tekrar tekrar çok başka ufuklar açacak eğer ki peşinden gitmeyi ve görmeyi bilirseniz. Bilinçakışı tekniği ile bana Oğuzcum’u hatırlattığı için çok feci tutuldum bu kitaba. O iç hesaplaşmalar aldı götürdü beni. Çok başka bir kitap yalnızız. Bütün buhranına rağmen sevinçli, tüm o sevince rağmen kederli. Sizi düşünmeye sevk eden. Bir şeyler hissedeceğiniz ve bilinçleneceğiniz bir kitap.
bayıldım. herkese şiddetle tavsiye ediyorum. hayattan bıkmış bir insanın, gidebileceği en kötü yerde bile hayata tutunacak bir şeyler bulabileceğini anlatan umut dolu bir kitap.
Yanlarından geçen Hıristiyan İspanyollar bunların kelamlarının bir kaçına kulak misafiri oldu. Biri ötekine;
"Duyuyor musun, neler söylüyor bu kendini bilmezler? Yaşadığımız bu dünya yuvarlakmış diyor ! Yani bu Müslümanların dediklerine akıl sır ermez." dedi. Yanındaki de;
"Senin duyduğun daha ne ki? Ben bunların içinde neler neler duydum bir bilsen. Bizim toplumda böyle şeyler söyleyenleri ateşte yakıyorlar, içine şeytan girmiş diyorlar. Ama Müslümanlar içinde böyle şeyler çok normal. Bunların eski bir bilgini Ebu Hamid el-Gazali de böyle şeyler demiş. Hatta o, dünya kendi etrafında dönüyor demiş." dedi. Diğeri sözü alarak;
"Yani bu söylenenler akla uygun mu ki? Dünya yuvarlak olsa bu denizi nasıl tutacak, hem dünyanın aşağı tarafında olanlar nasıl yere tutunacak? Onlara göre dünyanın diğer tarafındakiler ağaçlara çıkınca kafa aşağı mı çıkıyorlar? Hele dünya dönmüş olsaydı eğer biz nasıl böyle rahat bir şekilde yürüyebilirdik? Oysa bize göre dünya düz bir tepsi şeklindedir. Akla uygun olan da budur zaten." dedi.