Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
GURBETÇİ ŞÂİR SERVET YÜKSEL'İN DUYGU SÜZGECİNDEN SÜZÜLEN ŞİİRLER M. NİHAT MALKOÇ “Aman ha, gönül kırıp; kırılmaya değer mi? Boş şeylerin peşinde yorulmaya değer mi? Ne kaldı elimizde baharından, yazından?... Bu dünya çiçek olsa derilmeye değer mi?” (“Değer mi?”- Servet YÜKSEL) Gönül telimizi
HULÂSATÜ’L-HAKÂYIK VE MEKTÛBÂT-I HÂCE MUHAMMED LUTFÎ M. NİHAT MALKOÇ “Hulâsatü’l Hakâyık” Erzurumlu Hâce Muhammed Lutfî(Alvarlı Efe Hazretleri)’nin en önemli eseridir. Bu kitapta Efe Hazretlerinin birbirinden derin mânâlı âşıkâne, ârifâne, âlimâne, mürşidâne şiirleri bir araya getirilmiştir. Bu şiirlere baktığımızda çoğunun Divan
Reklam
95 syf.
8/10 puan verdi
Her Mısrada Hikaye Barındıran Şair Kendisiyle sürekli ters düşsem de, eleştirirken en az onun kadar insafsız olsam da bu kitaba üç şiir için şapka çıkartırım. ''İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır Ya Sen Gel Ya Beni Oraya Aldır.'' ''Sebebi Telif'' ''Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak'' İsmet Özel'i bende katlanabilir kılan şiirlerdir bunlar. Güzel ve asidir bu şiirler, çalmasa da fonda müthiş bir keman sesi duyuyormuş hissi veren sözleri vardır bu şiirlerde. ''Bize ait olan ne kadar uzakta.'
Çatlıycak Kadar Aşki
Çatlıycak Kadar Aşkiİsmet Özel · Adam Yayınları · 2003920 okunma
Tomris Uyar: “Bir Kadın Üç Şair” Tomris Tamer’e aşık Cemal Süreya ve Cemal Süreya’ya aşık Tomris Tamer. İkisi de evli, birbirleri için eşlerinden ayrılırlar “Türk edebiyat tarihinin en verimli aşkı” olarak anılacak bir ilişkiye adım atarlar.. Bu ilişki hem enteresan, hem dillere destan.. Yakınları ikisi de bu dünyadan ayrıldıktan sonra şu hikayeyi
Ah! Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın isim babası olduğu birçok kız var aramızda. Lisede okuyan, hatta üniversite çağına gelmiş kızlar. Dağlarca'nın kamyon dolusu elyazı şiirleri var bir de, sağda solda. Şimdi lise üçe devam eden ve Dağlarca'nın isim babası olduğu onca kızdan biri Çağla Günaçar sordu: "Baba, Dağlarca'nın yaşamı
238 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 günde okudu
Puslu Sözlük
İhsan Oktay Onar'ın bu muhteşem kitabında tek eksik olan bir sözlük. Bu kitap kelime dağarcığınızı geliştiriyor... İhsan bey'in bu kadar kelimeyi nasıl öğrendiğini merak ediyorum doğrusu. Bir elimde kitap, Bir elimde tablet. Tableti sözlük olarak kullanıyorum. Şu an itibari ile 10 sayfalık bir sözlüğüm oldu. Bu sebeple bu kitabı bitirmek öyle
Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlasıİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınları · 202048,2bin okunma
Reklam
162 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Whitman Amerikan Edebiyatında ayrı bir yerde , çok özel bir adam , bir kere sadece şair değil aynı zamandı bir sanatçının tüm yetilerine sahip yetkin bir adam . Ayrıksı bir adamın şaheseri ile karşı karşıya kaldım okuduğum zaman.Çeviri ise inanılmaz yetkin bir çeviri. Kitabı Memet Fuat'ın çevirmiş olması daha bir hoşuma gitti .Yabancı eserlerde çevirinin iyi olması çok önem arz ediyor. Şiire gerçekten ilgi duyan insanlara tavsiye edeceğim üç beş kitaptan biri.
Çimen Yaprakları
Çimen YapraklarıWalt Whitman · Sel Yayıncılık · 2015605 okunma
Karl’dan Nâzım’a... 1827 yılında Almanya’nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içindeki huzursuzluklar nedeniyle bir Fransız yetimhanesine gönderilir. Daha sonra gemilerde çalışmaya başlar. Hamburg’tan kalkan bir gemiyle İstanbul’a giderken henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul’a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi’ne yüzerek kaçar. Kendisini kurtaran kule bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler. İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanırken Osmanlı Sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl’ı korumasına alır. Karl’a, Mehmet Ali adı verilir. Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra “Paşa” unvanıyla ödüllendirilir. Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması’nda Osmanlı’yı temsil eden üç kişiden biri olur. Beş dilde şiir yazan Mehmet Ali Paşa’nın dört kızı olur. Leyla adındaki kızının da bir kızı olur, onun adı da; Celile. Celile bir erkek çocuk doğurur; Şair Nâzım Hikmet. Büyük şairin Türkiye’ye hangi yollardan nasıl geldiğini merak edenlere bu bilgiyi şair Sunay Akın veriyor...
Cemal 'in (Süreya), Kürtler yalan söylemek zorunda / Arnavutlar doğru dizelerini, şöyle söylemek de olanaklı: "Arnavutlar doğru söylemek zorunda / Kürtler yalan." Belli ki Arnavutluğunu her yerde çığlıklamış olan (Cemal 'in deyişiyle "edebiyatımızın mareşalı") Buyrukçu 'ya (Muzaffer) karşı kendi haklı nedenlerini bu iki dizede dile getiriyor. Cemal 'in, Buyrukçu 'ya şöyle dediğini duyar gibiyim: Ben sürgün olduğumu saklamak zorundaydım, Kürt olmak nedir bilincine varmadan daha. Sen ise Arnavut olduğunu saklayamazdın da. Arnavut olduğunu çığlıklamaman için bir neden de yoktu. Çünkü Arnavutlar bu ülkede "göçebe" dir, ama Kürtler değil. Ya da bu ülkede "sürgün" olan Kürtlerdir, Arnavutlar göçebe. Hemen burada söylemek bir paradoks gibi algılanabilir. Cemal, kendini "göçebe" olarak algılar. Öyle gezgin anlamında, yani coğrafya göçgünü göçebe değil. Bu, kendini bir yere oturtamamış olmaktan kaynaklanan göçebeliktir: "... ben hangi şehirdeysem / yalnızlığın başkenti orası". Cemal için "Gurbet garba düğşmektir" aynı zamanda ve kendisi her zaman bu "gurbet" dediği Garpta olacaktır. Bilecik 'te, İstanbul 'da, Ankara 'da, Paris 'te. Hepsi onun Doğusuna (Şark 'ına) göre, gurbettir.
Bu arada, kente indiği zaman, bir ayağı tarlada, bir ayağı maden kuyusunda olan yarı-köylünün, bir kolu pamuk tarlasında, bir kolu fabrikada olan yarı-proleterin, düzen içinde değerini, yerini bulamadığını belirten devrimci teoriye övgü, Ahmed Arif 'te vurgulanır: sevmenin kusursuz felsefesi, sisli bir dağın ardından ışır gibidir. Işır gibidir, çünkü kapitalistleşme yaygın bir biçimde uç vermiş, ve artık, "Çukurova / kundağımız, kefen bezimiz" dir ve Kastamonu 'nun ünlü Sepetçioğlu 'su bir kömür işçisidir, Urfa 'da Fransız 'a kurşun atan Urfalı Nazif mavzer değil, kürek tutmaktadır. Bu kürek, kendi avlusunda, kendi küçük tarlasındaki kürek değil, kör boğaz nafaka uğruna, halden düşmüş tebdil gezen can pazarındaki kürektir, yani ücretli işçidir artık. O geçmişin ayaklanan adamı, düşmana silah çeken adamı, ücretli işçi olmakla birlikte, henüz büyük sanayi işçisi değil, pamuk işçisidir, kömür işçisidir. Çünkü birkaç işletme dışında, işçi sınıfı, kendi sınıfının kurtuluşunun, kendi sınıfıyla insanlığın kurtuluşunun savaşımını başlatacak bir güçte değildir henüz. Ahmed Arif, teoriyi kendi toplumunun gerçeğiyle uzlaştırdığı içindir ki, onda, toplumun ilerici ve devrimci öğeleri, çeşitli kesimleriyle yansır, ama olduğu kadarıyla, o gün olduğu gibi.
Reklam
Dostoyevski'nin idamdan kurtuluşunun yansımaları... Ümit Yıldırım "Nerede okumuştum, hani bir idam mahkûmu ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: 'Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.