Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Mehmet Rauf - Bir Zambak Hikayesi
Herkese selam.
Kısa bir aradan sonra kafa dağıtmak için okuduğum bir kitabı sizin için yorumlamaya geldim. Kitap Türk edebiyatının ilk erotik kitabı olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda Mehmet Rauf'un biyografisi...
Kahramanımız cinsel arzuları yoğun bir adam. Ancak bunu yazar kötü bir şekilde değil de öyle usta bir dille anlatmış ki, insan
Serinin ilk kitabı olan Sürü'yü ne kadar sevdiysem Göç'ü bir o kadar sevmedim. Çok çok çok büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. En çok da ana karakter Cecilia. Sen ne tür bir ayran gönüllüsün? Nasıl bir azmansın? Uçan kuşa aşık olur mu bir insan? Hayır gerçekten bahanesi de yok yok yani. Tobias da buna kadınımı paylaşabilirim deseydi haremine bin tane erkek ekleyebilecek bir potansiyeli vardı. O kadar tahammül edemedim ki sonunu bile getiremedim. Yabancı booktok kitaplarında karakterler çok mu gurursuz ve uçkur düşkünü, yoksa biz içinde yaşadığımız toplumdan dolayı çok mu katıyız? Karakterlerle bağ kurmak imkansız geliyor.
Bin Yılın Göçü (Alplar Çağı) | Kitap İncelemesi
Koşak Dede’nin kutsal taş masalı ile karşılıyor kitap bizleri. Oğuz’a devlet, beğlere kut veren Kutsal Taş masalı ile. Dilden dile dolaşan bu masalın Kayı’nın ve cümle Oğuz’un bin yıllık göçüne sebep olacağını bilemezdi tabi.
Kitap gerçekten çok uzunca bir süreci anlatıyor bizlere. Küçük büyük Türk obalarının, İç ve Dış Oğuz’un diktiği dirlik ağacı etrafında devletli olma, kutsal taşı bulma ve bulunduğu yeri korumak için verdiği mücadeleleri çok güzel bir şekilde hikayeleştiriyor.
Diğer beğlerin, hükümdarların oyunlarına gelen Kayı Beğleri’nin aynı göç destanında olduğu gibi göç kararını almalarına sebep olan o olayları çok güzel betimliyor ve destanlaştırıyor. Kitabı okurken kendinizi bazen beğ yerine bazen alp yerine koyuyorsunuz. O denli içine çeken bir kitap.
Kitabın son bölümleri ise İslam’a girmeye çalışan Oğuz’ların neden İslam’a girmek istediklerini, bu yolda çektiği çileleri, acıları ve zorlukları sonrasında ise gaza aşkı ile Selçuk Beğ’in, Çağrı Beğ’in etrafında nasıl toplandıklarını anlatıyor. Yer yer garipsediğimiz birkaç uçkur meselesi olsa da nihayetinde o dönemin şartlarında yaşanabilir olaylardır diye tahmin ediyorum.
Kitabın içinde eski Türkçe’den kelimelerin olması (sagu, kengeş, yelme, sığıtçı…) sizi kitabın ve dönemin içine daha da çok çekiyor.
Alplar Çağı serinin birinci cildi olup ikinci cildi ise Gaziler Çağı’dır. Kitabı bitirir bitirmez İkinci cildin siparişini verdim bile
Kitaba puanım 8.5/10'dur.
152 syf.
10/10 puan verdi
Küçüklüğümden beri eski bir Sovyet ülkesinde yaşadığım için sıkça duyduğum bir isimdi. Mistik bir yanı olduğu için de epeyce dikkatimi çekmişti. Sonradan bu garip adamla ilgili baya çok sayıda kitap okuyup film izledim rusça. Türkçe böyle bir kitabın olduğundan haberdar değildim. Gayet keyifle okudum. Kendisiyle ilgili yazılan her şeyin gerçek olduğuna eminim, zira mistisizme nefret eden bir Çar Rusyası ve Sovyetler bile bunu inkar etmiyor. Adamın fotoğrafı bile insanı ürkütmeye yetiyor. Tek eksiği uçkur düşkünlüğü bence ki, bu da sonu oluyor. Kitapta yazılanların çoğu gerçek belgelerle örtüşüyor, tek ilave etmek istediğim- Rasputin in ölümünde eli olan biri daha var- Yusubov un sevgililerinden biri- Osvald Reyner isimli bir ingiliz casusu. Bbc in bununla ilgili bir tv programı da mevcut. Rasputin in Çar ailesine yakınlığını ve tesirini düşünecek olursak, mümkün bir senaryo. Ne olursa olsun, şapka çıkartılacak ve saygı duyulacak bir adam. İyi okumalar, soluksuz okudum.
160 syf.
4/10 puan verdi
Yanlış hatırlamıyorsam bu kitaptan Kelimeler ve Şeyler programında bahsedilmişti. İlk kitapları okumak, bir gün ilk kitabının basıldığını görmek isteyen benim gibi biri için birçok ders barındırabiliyor. Bu kitap da öyle oldu. Aldığım birkaç dersi eleştirilerimle beraber sıralayayım:
- İlk kitap olarak öykü kitabıyla çıkmak bir avantaj benim
Yusuf Atılgan'ın C'si...
Edebiyatımızda bilinç akımı, iç monolog, leitmotif, diyalog, mektup yazma ve günlük tutma gibi anlatım tekniklerini kullanan başarılı yazarlarımızdandır Yusuf Atılgan. Aylak Adam romanında da bu ögeleri sık sık görürüz.
Baş kahramanımız C., çocukluğundan beri bilinçli olarak yerleşmiş bazı beceriler yerleşmiş olan bazı korkuları, arzuları ve
Merhaba, açıkçası Türk edebiyatında biraz kenarda kaldığını düşündüğüm Kemal Bilbaşar'ın Cevizli Bahçe Adlı Öykü kitabını bitirdim. Bu kitap Kemal Bilbaşar'ın birinci öykü kitabı olmakla beraber , kendi içinde Anadolu'dan Hikayeler , Cevizli Bahçe ve Pazarlık adlarıyla bölümlere ayrılmış şekilde 432 sayfa dolu dolu bir öykü kitabı. Aslında bu her bölüm kendi başına ayrı birer kitap şeklinde de yayınlanabilirmiş.
Kitaba gelecek olursak öyküler Kemal Bilbaşar'ın yalın ve yer yer yerel ağızdan örnek kelimerle yazdığı bir dile sahip.Kemal Bibaşar'ın öğretmen olması ve farklı şehirlerde görev yapmış olması onun gözlemleriyle çevresindeki olay ve kişileri öykülerine başarıyla aktarmış olmasına sebep gibi duruyor. Öyküler kimi Batı Karadeniz'de kimi doğuda bir ilde geçerken, Anadolu insanı , zengin insan , ağa , memur ilişkisi; haksızlıklar , dalavereler , aşklar , cinayetler , geçim sıkıntıları temel konular olarak yer alıyor. Kimi öyküler kötü insana rağmen iyi bir şekilde biterken, kimi öyküler klasik ilerleyişle dramatik veya acı bir sona sahip.
Kitap içerisinden Hacı Emmi'nin Damadı , Kaza , Tuğla Ocağı , Amasralı Gemiciler , Kantarcı Güdük Şakir Efendi , Emekli Beygirler , Tandır , Kutsal Sırmalı Uçkur , Gelin Arabası , Pazarlık , Akrabalar Arasında ve Çoluk Çocuk Sahibi adlı öyküleri beğendiğimi söyleyebilirim.
![119. Element [Bm]](https://r2.1k-cdn.com/sig/size:96/plain/https%3A%2F%2F1k-cdn.com%2Fresimler%2Fuyeler%2F424703_a985f_1590709997.jpg){kind=small}
Şu öküz parası çıksa tamam...
Çok tatlı bir eser'in incelemesi ile yine 1K dayım. Eseri böyle geç bitirmem deki en önemli husus kesinlikle yöresel ağız oldu. Yoksa o kadar akıcı bir kitap ki elinizden düşmüyor. Karakterlerin yöresel ağzına alışana kadar yavaş okumak zorunda kaldım. Halo dayı ve oğlu İdiris iki öküz parası için İstanbul yoluna düşüyorlar. Hem de bir inat bir idda uğruna. Çalışıp hakkıyla birşeyler kazanalım diye uğraşırken bayağı zorluk çekiyorlar. Kemal Sunal-Ali Şen ya da İlyâs Salman- Şener Şen filmi gibi bir eserdi. Her sayfasında gözümde canlandılar kişiler ve karakterler hatta İstanbul bile. İstanbul un daha gelişmemiş ama gelişmekte olan zamanlarını öyle güzel anlatıyor ki yazar fazlasıyla o döneme ait birçok bilginin sahibi oluyorsunuz. Kitapta beni en çok sinir krizine sokan insan İdiris ve uçkur belasıydı bunun dışında bildiğimiz olayları yani eski Türk sinemasındaki Kemal Sunal Tokatçı filmindeki gibi sahneleri sanki kitapta okudum. Sonunda o kadar üzüldüm ki o Dik Yusuf, Dingil Zako, Şişko Bedo ölmeseydi daha güzel olurdu sanki. Bunun dışında olumsuz olarak şunu düşündüm yozlaşmanın ilk zamanlarını anlatıyor yazar tahminimce 60-70-80 yılları arası İstanbul un eşek zamanından bolca bahsediyor. Mini etekli kızlar, boyalı, kabarık saçlı kadınlar, şapkalı adamlar, gece kondular, yeni yeni yükselen binalar, her yerde oluşmaya başlayan apartman kültürü bunları çok güzel işlemiş yazar. Tavsiye ederim okunmalı kesinlikle...
Peyami Safa bu kitabında, bir aşk üçgeni zemininde Türk aile yapısının ve toplumsal ahlâkın nasıl bozulduğunu anlatmak istemiş. Ancak bunu yaparken, bence, Canan karakteri üzerinden kadını epey küçük düşürmüş ve aile içindeki-dışındaki erkek karakterlerinin hepsini uçkur düşkünü gibi göstermiş.
Ahlâki yapının ve aile düzeninin bozulduğunu başka nasıl anlatabilirdi derseniz eğer, Peyami Safa gibi söz söyleme gücü yüksek biri, kötü söz söylemeden ve daha üstü kapalı bir şekilde anlatabilirdi bu olumsuz durumu. Kitaptaki bütün karakterlerde bir kişilik zaafı olması (örneğin resmiyette olmasa da kendi evlerinde yetişen bir kıza-bir evlatlığa- hem üvey babanın hem üvey kardeşin yürümesi ya da en yakın arkadaşının karısıyla ilişkisi olmasının modernleşme sayılması gerektiğinin vurgulanması vb.) çok abartıydı . Keşke anlatmak istediğini daha nahif bir şekilde anlatsaydı yazar.
Dolayısıyla, kitabın sonunu merak edip kitabı bitirsem de bahsettiğim nedenlerden ötürü beğenmedim ve tavsiye de etmiyorum.
Bazı kitapları okuduktan sonra ben ne okudum diye sorguluyorsam verim alamamışım diye yorumlarım hep. Bu kitap tam da öyle bir kitaptı. Sinan Akyüz'den okuduğum ilk kitaptı. Kitabın içeriğinin tarih ve edebiyat karması oluşu beni sevindirmişti. İlk sayfalarda yazan "senin kaderin benimkini de yazmış" kelimesi iki kız kardeşin acı dolu bir hikayesini sezdirmişti. Ama daha çok hayal kırıklığı yaşadım gibi. Akıcı ve sürükleyici lakin beni tatmin eden bir konusu yoktu.
Kitap Çanakkale Savaşı zamanında savaşın yansıdığı bir hikayeyi konu alıyor. Savaştan çok az sözedildi ve bu benim hoşuma gitmedi. Şahika ile Feraye başroldeydi ama onları kitabın sonlarında daha çok okudum. Genelde Hasan'ın uçkur sevdasını Cemal'in gizli yaşadığı aşkı, Macit'in sapkınlığı ve iğrençliklerini okudum. Hacı Nine'nin erkek çocuk vermiyor diye kuma arayışı, gelini sevmemesi, kadınların okumasına çalışmasına ayıp gözüyle bakılması vs bana çok ters bir yorumlamaydı. Hacı olmuş ama dinin gereklerini öğrenmemiş bir nine vardı. Bir daka okur muyum? Hayır. Tavsiye eder miyim?.. okunacak onca kitap varken bunu tavsiye edersem sizi size bir şeyler katacak kitaplardan mahrum bırakırım. 18 yaş altına tavsiye ettiğim bir kitapta değil zaten. Benim kitaba verecek puanım 3/10. Sinan Akyüz'ün elimdeki son kitabı Meyra. Ondan sonra okumak için yazara bir şans daha verir miyim bakacağız.
Böyle kaliteli bir kitabı görürseniz, paranız yoksa da çalın. Bir kaç makaracı ama yetenkli arkadaş pekte planlı olmayan bir yolculuktan sonra bilseniz ne matraklıklar yapıyorlar. Bir askeri alayı teftişe giden bakan ve erkânı olup şehrin altını üstüne getirmeler mi, kilesede hâşâ cemaati azdırıp papaz kılığında,şehvete teşvik bir vaazla uçkur düşmanı kart zamparaların kamışına suyu yürütüp, o cânım teze kızları,karıları yaşlı başlı heriflere elletip, nerdeyse Çin kerh... sine çevirmek mi dersiniz....Olur da bu kadar cilalı ve serseri mizah olmaz. Çok acayip bir kitap okudum. Gravatla yatağa giren ciddi kardeşlere ve nâmahrem diye erkek resmine eldiven takıp tıklayan bacılara da tavsiye ederim. Ufkumuzu açsın biraz, da :)). Hâlâ son sayfalardaki kilisede kaçışan genç yaşlı esketeklerin ve ardlarında kızışmış Mart kedisi gibi koşturan heriflerin curcunasına sizde gülün...
592 syf.
4/10 puan verdi
Aslında kitaba büyük beklentilerle başlamıştım. Arker kurgularından keyif aldığım için bekletiyi yükseltmişim anlaşılan.
Öncelikle yazarın kalemi bazı yerlerde gereksiz lakayt. Sonrasında kız adam için göz yaşı döküyor arzuluyor ama abi demekten de geçmiyor .. Zaten adam da diyor abi deme lazım olur al işte cringe’lik
Şafak karakterinden hiç
250 syf.
1/10 puan verdi
Tetsuhiro Morinaga adlı stajyer, senpaisi Souichi Tatsumi aşık olmuştur ve bu araştırma görevlisi Kafası kırık Senpaiye katlanabilen tek stajyer de kendisidir. Bu kadar acıya katlanmasının nedeni karşılıksız aşkıdır. Sepaisi ayrıca homofobiktir fakat Senpaisinin başına ironik bir şekilde kardeşinin homoseksüel olması çıkmıştır.. ( burada Sigmund Freud'e atıfta mi bulunuyor diye düşünmeden edemedim)
Olaylar Nuri Alço'nun gazoza ilaç katması gibi zuhür etti. Tabii burada Tetsuhiro böyle bir şey yapmıyor sadece kendisi için aldığı bir şeyi 2 iq bilim adamı senpaisi içiyor ve öyle gelişiyor.
Mangakanın gerçekten ne yapmak istediğini asla anlamadım. Çünkü homo çocuğu uçkur düşkünü gibi lanse etmesi ayrıca tecavüzcüsüne aşık ettiği karakterler derken nerelere geldik. Souichi gibi zeka fışkıran bir bilim insanını da aşk hayatında aptal göstermesine ne demeli.. Aşk bu kadarda kör etmiyor ya?! Okuyucularını yıllarca bağlı tutmak için fazlasıyla erotik bir eser sunduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Her chapterde var bu... (Rahatsız olacaklar için)
Aşkı sadece cinsellik gibi sunması yer yer duygulara da öncelik vermesi beni allak bullak etti doğrusu aşırı ikilemde yazılmış, çizilmiş bir eser ya da alelacele serinin gidişatına göre mi sonradan karar verilmiş desem bilemedim.
Bazı şeyleri tatlı, sevimli göstermesi onu öyle yapmaz. Souichi'yi naz yapıyor adı altında oyuncak etti. Bilmiyorum bana göre aşırıya kaçtı ve sonrasında da toplamaya çalıştı. Bu seriyi pişman olduğum, okumasaydım dediğim listeye alıyorum. Önerir miyim? Anladınız yeterince... Önermem.
Ben ettim siz etmeyin adı altında.
3 puanı kitaba kesilen ağaca verdim
Yani bu kitabı neden okuduğumu bilmiyorum. Adından anlamalıydım,tabiki pek bir beklentim yoktu sadece reading slumpa girmiştim ve çerezlik bir kitap arıyordum. Bunu gördüm e hadi dedim okiyim madem. Çerezlik kitap da olsa kitap kitaptır diyerek okumaya başladım ama kitap kötüydü yahu konusu saçma bı kere kızın tavırları çok saçma. 2 erkek kardesle çocukluk arkadaşı,abisi bu kıza yıllardır aşık,kız kendisiyle yaşıt çocuğu seviyor,çocuk uçkur u düşkün bir playboy falan kızla bu nişanlı taklidi yapicaklar,ailesinin evine gidiyorlar. Abiyi görüyor dibi düşüyor, diğer çocuğu görüyor dibi düşüyor yani bu öyle bi böyle çok saçmaydı. Wattpadde 12 yaşında biri yazdı deseler şaşırmam. Olay akışı desen karışık. Bir arabanın içinde oluyorlar bı bakıyorum dışındalar 2 cümle sonra hop içindeler, iki kişi konuşurken birden 3.dahil oluyor nerden çıktığını anlayamadığım. Yani bu kitaba bu kadar uzun inceleme de yazılmaz aslında, vakit öldürmeye ya da okuma zevkinizi öldürmeye birebir bir kitap istiyorsanız okuyun. 3 puanı da kitaba kesilen ağaca verdim. Hadi görüşürüz
