"Ben gitmek istemiyorum ki," dedi Ferdinand delice bir öfkeyle masaya yumruğunu indirirken. "Ben istemiyorum. Fakat onlar istiyor. Ve onlar güçlü. Ben ise güçsüzüm. Onlar binlerce yıldır ne istediklerini çok iyi biliyorlar, çok iyi örgütlenmişler, çok kurnazlar, çok iyi hazırlanmışlar, yıldırım gibi tepemize düşüyorlar. Onların belli amaçları var, benimse zayıflamış, harap olmuş sinirlerim. Bu adil bir savaş değil. Bir makineye karşı gelinemez. İnsana karşı koyulabilir. Fakat bu bir makine, bir kasap makinesi, vicdanı ve aklı olmayan ruhsuz bir alet. Ona karşı koyulamaz.
"Yoksulluk ayıp değildir, doğru. Fakat sefalet ayıptır. İnsan yoksul da olsa ruhundaki asaleti koruyabilir. Fakat sefalete düşünce, asla... Bir kimseyi sopa ile toplumun dışına atmazlar, daha da alçaltmak için süpürürler."
"Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?"
"Kalk iki gözüm, iskeleye geldik. Günün birinde ya çıldıracağız, ya dünyaya hâkim olacağız. Şimdilik bir rakı parası bulmaya çalışalım ve parlak istikbâlimizin şerefine birkaç kadeh içelim."
"Tabiat, her saniye katliamla meşgul bir kaygısız. O bir insanla bir böceğin ölümlerinde fark gözetmiyor. Bir ölü yerine bin hayat fışkırtmak kuvvetindeki bu dinamik uzviyet makinesi doğurduklarını çiğneyip geçiyor. Hayat dengesini ölümde buluyor."
"Asla istediğim bütün kitapları okuyamayacağım; olmak istediğim bütün insanlar olamayacağım ve yaşamak istediğim bütün hayatları yaşayamayacağım. Kendimi istediğim bütün becerileri edinecek kadar eğitemeyeceğim.
Bunları neden istiyorum? Hayatımda mümkün olan fiziksel ve zihinsel tecrübelerin tüm renklerini ve çeşitlerini tatmak ve hissetmek istiyorum. Ve korkunç derecede sınırlıyım. Uğrunda yaşayacağım çok şey var, yine de anlaşılması mümkün olmayacak kadar hasta ve üzgünüm."
"Herkes bir lokma ekmeğin peşinde. Evvelden para arslanın ağzında idi. Şimdi nerede olduğu malum değil. Galiba akıllı arslanlar vaktiyle onu yuttular. Vücutlarının en derinlerine indirdiler. Su-i hazme uğrayacaklar sandık ama boş lakırdı, bir şey olmuyorlar. İş tamam para yutma tasımında, arslan olabilmekte."