Savaş koptu kopacaktı, fakat ordular meydana çıkmadan önce bir de sinir harbi yapılması gerekiyordu. Timur zaten batıda, Bayezid'in tahmininden çok daha fazla ilerlemişti; bu açıdan bakıldığında, kendi toprakları üstünde büyük bir hesaplaşmaya hazırlanan Osmanlı sultanı zaten bir adım geri atmış sayılırdı; bu Timur'un
Korkular acıya döndüğünde, ruh bedenin içinde ne kadar sıkışırsa o kadar küçük kalabilir insan. Hayal gücü içinde oluşturulan mutluluğu paylaşmak korkunç cesaret isterken, meydan okumadır aslında tüm mutsuzlara.
Duyguların sınırlandırılması insanoğlunun kendine yaptığı en büyük kötülükken, iç sesin muhalefet olmasıyla zihinde başlayan savaşın kaybedeni çoğu zaman "uyku" olur.Kaygı bir köşe başında elinde kurmuş olduğu tüm düşüncelerin resimleri ile beklerken, güven duygusu şövalye misali göğsü dik şekilde aklının odalarında nöbette durur.
Bazen olası sessizlikte gözlerinden çok kulakların tetikte olur. Gün içinde binlerce ses çekiç ve üzengi kemiğinden öteye geçemezken, vip bir sesin şiddetiyle zihin karnavala dönüştüğünde, umutsuzluk köşe başında arkası dönük ve tek ayak üzerinde durur.
İnsanoğlunun en büyük düşmanı yine insanoğludur. Duyguların yönetimi ele alma çabası zihne darbe gibi görülse de, zihnin mutlak monarşisi bir duygu ile elbette son bulur.
Cihat İNCE
Küçük Kara Balık bir ırmakta, annesiyle birlikte, bir kayanın kovuğunda yaşar. Başka balıkların hayatı doğdukları yerin çevresinde geçerken Küçük Kara Balık daha ötedeki yerleri, oralarda neler olup bittiğini merak eder. Annesinin onu durdurmak için harcadığı tüm çabalar Küçük Kara Balık’ı durdurmaz.
Kaya kovuğundan ayrılır, hayatını
Karşı sahilde, İstanbul, kemerleri mavi gökyüzüne yükselmiş Valens su bendi, büyük Fatih ve Süleymaniye camileri ile binlerce ev ve minare. Bu manzaranın zevkine varabilmek için bir Türk kahvesinin önüne oturup İstanbul’da bulunan herkesin ister istemez her gün içmek mecburiyetinde olduğu on fincan kahvenin dördüncüsünü veya beşincisini içtik. Oturduğumuz kahve, bütün Türk kahveleri gibi, fakirâne olmakla beraber değişik bir kahveydi; bunlar belki de Muhteşem Süleyman zamanındaki ilk kahvelerden veya kahve içme yasağını dinlemeyenleri kendi eliyle cezalandırmak için gece şehirde dolaşan IV. Murad’ın elinde palasıyla birden dalıverdiği kahvelerden pek farklı değildir. Sert görüşlü ulemaya göre, “bu uyku ve zürriyet düşmanı” ne fermanı hümayunlara, ne şer’î münaşakalara, ne kanlı mücadelelere sebep olmuştur; akaid ulemasının dediği gibi, bu “rüya cini ve hayal kaynağı”, şimdi, aşk ve tütünden sonra, en fakir Müslümanm en tatlı tesellisidir! Kahve artık Galata ve Serasker kulesinin tepesinde, bütün vapurlarda, mezarlıklarda, berber dükkânlarında, hamamlarda, çarşılarda içilir. İstanbul’un neresinde olursanız olun, etrafınıza bakmadan “Kahveci!” diye seslenmeniz kâfidir. Üç dakika sonra önünüzde bir fincanın dumanı tüter.
Sayfa 71 - Türk tarih kurumu yayınları / KasımpaşaKitabı okudu
Doktorlar Boris Vian'a kalp hastası olduğunu ve kırk yaşına gelmeden öleceğini söyledikleri zaman genç yazar oturup hesap etmişti. "Uykuya harcanan zamanları uyanık geçirirsem,kalan ömrümü iki misline çıkarmış olurum" diye. Ve gündüz gibi geceye de hakkını vermek için gece kulüplerinden çıkmaz olmuştu. Şu son hastalık hariç yaşamı boyunca herkesten güçlü ve sağlıklı olan Özdemir'in hiç de Vian'ınki gibi bir acelesi yokken,gençliğinden beri uyku düşmanı olması onun bir başka benzersiz özelliğini oluştururdu.
Sanmak, çoğu zaman işime yarıyor kafamın içindeki hayatımda. Beni yerden yere vuransa gerçeği bilmek belası. İnsanın başına ne gelirse bilmekten geliyor. Uyku düşmanı ''bilmek''.