HUZUR ROMANI YARDIM KİTİ
Merhaba arkadaşlar;
Huzur kitabını dün, uzun bir yolculuğu geride bırakan varış noktasındaki yorgun yolcular gibi bitirdim. Bu okuma süreci benim için biraz değil epey zor oldu. Malum yazıldığı dönem itibariyle Huzur daha çok Arapça ve Osmanlıca olmak üzere birçok Arapça kökenli eski Türkçe kelimeleri içeren cümlelerden oluşuyor. Bir taraftan bu
Hermann Hesse bu kitabında yaptığı bir kaplıca ziyaretini anlatıyor. Kitabı değerli kılan, Hesse'nin bu kitabında açık açık kendisini Hinduizm ve onun çok tanrılı inancına olan mensubiyetini açık etmesi. Bundan da öte 'sen ve ben hepimiz bir yanılsamayız, hepimiz aslında oyuz' diyerek vahdeti vücut inancının da altını çizer. Ama bu ziyareti esnasindabir olay olur ve yan odadaki Hollanda'lı komşusundan nefret ettiğini farkeder.
Hesse'nin vahdeti vücut ve barışçıl bütünlükcülük inancıyla nasıl bağdaşacaktır bu durum? Hermann Hesse inandığı ve savunduğu değerlerle çelişki içerisine düştüğünü farkeder...
Kitap çok sahici geldi bana. Fazla bir derinlik ve aksiyon beklemeyin. Ama bu kitap bana, bana çok uçuk kaçık gelen 
Bozkırkurdu 'ndan, daha yakın ve anlamlı geldi. Hesse ile tanışma kitabınız bu olmasın ama. Ya 
Siddhartha 'yı okuyun tanışmak için ya da 
Narziss ve Goldmund 'u.
Kitapla kalin...
Vahdeti Vücut nedir? Cevabı yorumda
"Deccal'in bir gözü kördür. Rabbinizin ise bir gözü kör değildir. Biliniz ki sizden hiçkimse ölünceye kadar Rabbini asla göremeyecektir."
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine insanların hepsinin görebileceği Deccal'e ait açık iki alameti zikretmiştir. Çünkü o bilmektedir ki insanlar içerisinden sapıtarak dünyada Rabbini beşer suretinde görmenin caiz olduğunu söyleyenler çıkacaktır. Tıpkı sözünü ettiğimiz bu sapıtmış kimseler gibi. Bunlar Hululcu ve "Vahdeti Vücutçular" diye isimlendirilmektedir...
Sayfa 67 - Müslim (273/169) ve Tirmizi (2235).Kitabı okudu
SUFİ DÜŞÜNCENİN KÖTÜLÜK PROBLEMİ MERKEZİNDE ÇÖZÜMLEMESİ
Giriş
Sûfi Doktrine göre, Allah'ın Zat'ı haricindeki herşey mahlukat olarak "Masiva"dır. Dolayısıyla Masiva, Allah'ın bizatihi yarattığı, öncesi ve sonrası bulunması hasebiyle zamana tabi olan bütün bir mevcudattır ve Allah'ın zatına bağlı görünürde ondan ayrı bir varlıktır.
Masiva, Allah'ın tasarrufu ile
Bir vücut, bütün uzuvlarının tam inkişafile meydana gelebilir. Bir kıta ve dünya vahdeti meydana getirmek için milliyetçiliği öldürmek
istiyenler, bir insan vücudu yaratmak için onun gözlerini kör etmek, dilini kesmek, kollarını, bacaklarını kötürümlemek ilâh... şart olduğunu sananlar gibi düşünmüş olurlar.
Sayfa 83
Bir insanı sadece Kur'an'a davet etmek çok büyük bir tehlike arz eder. Çünkü Asr-ı Saadet'te Kur'an'ı anlamak Allah Resulü'nün yaşamından kitaba doğrudur. Yani sahabe Kur'an'a bakıp ilahi mesajı anlamaya çalışmamışlardır. Onlar önce Hz. Peygamber'i, Kur'an'ın Onun kalbine inmesiyle şahsiyetinde vücut bulan ahlakını okumuşlar, sonra Kur'an'ı okumuşlar ve Allah'ın mesajını hayata, hayatlarına böyle taşımışlar. Bugün bunun tam tersine toplumun Kur'an'la ilişkisi, ki- taptan herkesin hayatına ayrı bir hat çekilerek alabildiğine anarşik, alabildiğine kaotik, uyumsuz, bireysel, öznel ve vahdeti sağlamaktan uzak parçacı, parçalı, paramparça bir yapıya dönüştürülmeye çalışılıyor. Sünnet Kur'an'ı anlamaya dair usulün çekirdeğidir. O çekirdekten filizlenmeyen bütün Kur'an okumaları yanlıdır, yanlıştır, hiçbiri hiçbir hayra vesile değildir. Çünkü Kur'an evvela Hz. Peygamber'in kalbine indirildi. Kur'an'ı ilk anlayan insan Efendimiz'dir. Üstelik Onun anlama tecrübesi bizzat Allah tarafından sağlanmıştır. Çünkü Allah Ona kitapla birlikte hikmet vermiştir. Hikmet Peygamberimizin Kur'an'ı doğru anlaması, doğru yaşaması ve doğru anlatması için Allah'ın Ona bahşettiği bir yeti ve yetkidir.
Sayfa 30Kitabı okudu
KİTAP-I VÜCUT
Gönül gözüyle gören güzel görür
Elinde kelamı ilminde dem var
İnsan olan insan sözünde yürür
Dilinde kelamı ilminde dem var
Kör olan görür mü sırrı alemi
Spinoza’nın görüşü İslam dünyasındaki vahdet-i vücutçulara benzer.
Şu farkla ki, vahdeti vücut (bilhassa Muhyiddin b. al-Arabi’de) tek varlığın Allah olduğunu kabul eder; âlemler onun tecellisi ve zuhurudur.
(Yani âlem ve eşya tanrısal varlığın sıfatlarından birinin tecellisidir. Allah’ın sonsuz sıfatlarından birçok alemler zuhur edebilir. Bu ikinci görüş felsefi kökleri bakımından Yeni Platonculuğa bağlıdır. Plotinus’a göre de âlem tek varlık olan Allah’ın tecellisidir, ondan çıkmıştır, sudûr etmiştir.)
Sayfa 166 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
