“İhtiyarladım. Şurada, bir sandalyenin üzerinde, gırtlağıma kadar kendi yaşamıma gömülmüş oturuyor ve hiçbir şeye inanmı yorum. Oysa bir zaman ben de İspanya’ya gitmek istemiştim. Ama olmadı! İspanyalar gerçekten var mı? Ben buradayım, kendi ken dimin tadına bakıyorum; kanın ve pas kokulu bir suyun buruk ta dına bakıyorum; kanın ve pas kokulu bir suyun buruk tadını duyu yorum: Bu benim kendi tadım; kendi kendimin tadıyım ben ve va rım, yaşıyorum. Var olmak, yaşamak, işte bu: Susamadan, canı çek meden kendini içmek! Otuz dört yaş, otuz dört yıl! Otuz dört yıldır kendimi tatmaktayım ve ihtiyarım! Çalıştım, bekledim ve istedik lerimi elde ettim: Marcelle, Paris ve özgürlük; artık bitti. Artık beklediğim hiçbir şey yok.”
"Victoria Evans'ın dosyasının sizde olma ihtimali var mı?" Sesimi sabit tutarak sakince soruyorum.
Hemen bana verdi. "Neden?"
Dosyayı açmadan önce hızlı, sakin bir nefes alıyorum ve bir çift perili yeşil göz, Lana'nınkine benzemeyen ama yine de bir benzerlik taşıyan bir yüzle bana bakıyor.
“Oğlum köylü ve taşralı erkek sigara içmeye mecburdur, fakir de mecburdur, hem de böyle yercesine, kimse ona bir şey diyemez. Şu avucun içinde saklanan, derin içe çekilen sigara var ya, işte o o adamın yapamadığı her şeydir. Gidemediği her yer onunla ciğerinin en ucuna gider, olamadığı erkek onunla bari ölsün diye kurutulur, denize değil, okyanusa değil, hamam kurnasına banyo küvetine yüzsün diye atılan erkek yok oluşunun, hiç var olamayışının acısını kendi üstüne basa basa onunla söndürmeye çalışır.