Beyoğlu
İlk yerleşim yılları 1850'lere uzanan, nüfusunun neredeyse tamamı Ermeni ve Rumlardan oluşan Tarlabaşı, ömrünün en parlak dönemini 20. yüzyılın başlarında yaşamıştı. Ancak, 1940'lı yıllarda yürürlüğe giren Varlık Vergisi, ardından 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül çapulculuğuyla bu insanların çoğu Beyoğlu gibi Tarlabaşı'nı da bırakıp gittiler. Böylece Tarlabaşı da kendi kişiliğini, kendi dokusunu, kendi güzelliğini yitirmeye başladı. Sahibi yurtdışına kaçmak zorunda kalan binaların bakımı yapılamadı, evler boş kaldı, sokaklar eskidi, semtte yaşayan insanların sosyolojik profili değişti; bir zamanlar hepsi meslek erbabı olan semt sakinlerinin yerini gece boyunca bedenlerini satıp gündüzleri buradaki kırık dökük evlere sığınan yaşlı orospular, genç eşcinseller, işsiz kalmış müzisyenler, elden ayaktan düşmüş sinema oyuncuları, yıldızı sönmüş şarkıcılar, Anadolu'dan göçüp, bu büyük şehirde dikiş tutturmaya çalışan çaresiz Kürtler aldı.
Sayfa 466 - SelimKitabı okudu
Varlık Vergisi Olayı 'nda mağdur olan Musevi bir ailenin çocuğu olan İshak Alaton, Türkiye' ye duyduğu kırgınlık nedeniyle bir süre İsveç' te ısıtma sistemleri üreten bir fabrikada çalıştıktan sonra babasını kıramayarak Türkiye'ye geri dönüyor. Baba Hayim Alaton 1943 yılında çıkarılan 80 bin liralık Varlık Vergisi'ni ödeyemediği için Aşkale'ye gönderilen sürgün-angarya kafilesindeki yerini alıyor. "Babamın bütün varlığı onbeş bin lira. Mağazası satılıyor, oradan da dört beş bin lira çıkıyor. Tam onaltı bin lirayı ödüyor. 64 bin lirayı ödemek mümkün değil. Çünkü yok. Eve geldiklerinde seni tevkif ediyoruz, Aşkale'ye gideceksin ama önce Sirkeci'ye görütürüyoruz demişlerdi. Her gün evde pişen yemekten sefertasıyla ben tramvayla, Sirkeci'nin yanında Demirkapı diye bir yere gelirdim. Demirkapı'dan geçerek bahçemsi ağaçlıklı bir yere girerdik. Ağaçların arasına çadırlar kurulmuştu. Babamlar polis değil asker nezaretindeydi. Çadırlarda bir kaç yüz kişi vardı
Reklam
Varlık Vergisi olayı'ndan bunalan ve Aşkale gönderilen Musevilerin ailelerine yardımlarda bulunuyor Arusiler. 1942'de Kadiköy'de kurduğu İlahiyat Kültür Telifleri Derneği, Müslümanlar ve gayr-ı müslimler arasındaki diyalogda etkili oluyor. Ömer Fevzi Bey, şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin Azra Garih ile olan yakın dostluğunu hatırlatarak çevresine, "Hepimiz aynı Allah'ın kullarıyız. Hidayet ancak ve ancak Allah'ın elindedir. İnsanların içindeki inancı ancak Allah bilir. Biz sadece sevgi ve saygı göstermekle mükellefiz" şeklinde telkinlerde bulunuyor.
Varlık Vergisi olağanüstü savaş vergisiydi. Mali adalet beklenemez, bir zaruret sonucuydu. Maliyenin zavallı aciz bir uygulamasıydı, sonuçları ise devlet ve cumhuriyet için ağır bir yük ve meşum şöhret yaratmak oldu.
Sayfa 148 - Kronik KitapKitabı okudu
20. yüzyılın başlarında merkezi yönetime karşı başkentten uzak olan ve Selanik’te giderek güçlenen İttihat ve Terakki hareketi, kentte önemli bir nüfusa sahip Yahudi ve Sabetaycı cemaatlerin desteğini aldı. Sabetaycı aydınlar, Avrupa ile kurdukları ilişkiler dolayısıyla pek çok yeniliğin öncüsü oldular. Bu yıllarda Yahudiliğe dönme teşebbüsleri kabul edilmeyen ve genellikle Yahudiler tarafından benimsenmeyen Sabetaycılar, 1924’teki ‘Ahali Mübadelesi’nden sonra Türkiye’ye geldiler ve cemaat içi evliliklerle devamlarını sağlamaya çalıştılar. İkinci Dünya Savaşı yılları sırasında çıkartılan Varlık Vergisi yasası kapsamına ‘Dönmeler’ başlığı altında dâhil edildiler.
Varlık Vergisi
Başvekil, İstanbul'dan on beş günde üç yüz milyon lira istiyordu. Cumhuriyet'in on yılda topladığı verginin yarısını on beş günde almayı kafasına koymuştu.
Sayfa 69 - Öteki YayıneviKitabı okudu
Reklam
355 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.