Dünya üzerinde bir çok olgunun 11 Eylül 2001'den sonra değiştiğini bilmeyen kalmamıştır. Bana göre bundan belki bir 100 yıl sonra tarih kitaplarında "Yakın Çağı kapayan olay" olarak anılması muhtemeldir.
Günümüzün kısmen stabil ve tek kutba doğru giden uluslararası ortamda, savaş kaideleri de değişmiş; özellikle Soğuk Savaş sonrasında konvansiyonel savaşın caydırıcılığı karşısında alternatif harp sahaları arayışı başlamıştır. Bunun en önemli belirtilerinden biri, gittikçe öneminin daha çok arttığı Siber Savaşın yanında Vekalet Savaşlarının (Proxy War) dört bir yanımızı sarması dahası Ortadoğu'dan kaynaklanarak bir fırtına gibi bütün Dünya'ya yayılmasıdır.
İşte, günümüzde iki büyük düzenli ordunun karşı karşıya gelerek bir harp icra etmesinin sonucundaki yıkımı hiçbir devlet göze alamayacağından konvansiyonel bir savaşın meydana gelmesi imkansıza yakındır. Peki, devletler düzenli ordularını kullanmazlarsa, etkinliklerini, saygınlıklarını ve çıkarlarını nasıl koruyabilirler? Tabi ki, literatürde düzenli bir birlik sayılmayan ancak silahlı gücü bulunan örgütleri kullanarak... Yeni Dünya düzeninde beşinci nesil savaşlara her gün şahit olmaktayız, işte, bakınız: Fırat Kalkanı Operasyonu. Eski bir asker olarak analizlerim sonucu 3. Dünya Savaşının başladığını düşünüyorum ve ironik taraf otoritenin bunu kitlelere belli etmemeye çalışmasıdır. (15.12.2016)
Prof. Dr. Bülent Okay'ın çevirisiyle okuduğum Savaş Sanat'ı çok önemli bir klasik eser. Bu kitap özellikle yazıldığı dönem göz önünde bulundurulduğunda, yazarının dehasını yansıtan değerli bir kaynak olduğu görülecektir. Sun Zi(Sun Tzu) özelikle günümüzde artiş eğiliminde olan sıcak çatışmaları yorumlarken bizlere referans olacak temel ilkeleri M.Ö 500'lü yıllarda aktarmış. Şu an yaşanmakta olan ve yaşanması muhtemel olan savaşları ve bunun türlerini ( terör, soğuk savaş, vekalet savaşı, düşük yoğunluklu savaş) Sun Zi'nin ortaya koyduğu temel ilkeler ışığında zamanın konjonktürüyle değerlendirildiğinde doğru çözümlenmesi muhtemel olgular haline gelecektir. Savaş Sanat'ı bu yönüyle bile değişen parametrelere ve ulaşılan bilgi seviyesine rağmen hala neden harp akademilerinde okutulduğuna dair bize güçlü bir cevap vermektedir.
Savaş SanatıSun Tzu · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202038,7bin okunma
Suriye iç savaşı bir vekalet savaşı biçimine dönüştü. Ayrıca "nereye baksam seni görürdüm ama artık her yer Suriyeli !" vecizesi içinde bütün dünya mülteci gerçeği ile karşı karşıya.Bu kitap Suriye iç savaşının nasıl çıkarıldığını yıllar içinde seyrini aktarmaya çalışan gazeteci kitabı. Eline sağlık Fehim Qoş !
Tunus'ta başlayıp 2011'de altı Arap ülkesini etkileyen "devrim" süreçleri ABD ve bölgesel müttefikleri tarafından üç kategori içerisinde değerlendirildi.
1- Kriz yönetimi anlayışıyla kontrol altına alınması gereken devrimler: Tunus ve Mısır bu kategoride yer aldı. Üçer haftalık kitlesel gösterilerle cumhurbaşkanlarını koltuklarından eden Tunuslu ve Mısırlı "devrimcilerin" yeni siyasî süreçlerin eski rejimin adlî ve askerî bürokrasisi tarafından hazırlanmasına itiraz etmemesi bu "devrimlerin" kontrol altına alınmasını kolaylaştırdı. Nitekim 3 Temmuz 2013 darbesi ile Mısır'da, 27 Ekim 2014 seçimleri ile Tunus'ta eski sistem yeni aktörlerle güncellenmiş oldu.
2- Desteklenmesi gereken devrimler: Bu kategoride ABD ve bölgesel müttefikleri iyi ilişkilere sahip olmayan ülkeler yer aldı. Libya'da NATO müdahalesi ile Suriye'de ise "Suriye'nin Dostları" adını alan ABD liderliğindeki koalisyonun başlattığı vekâlet savaşı ile "devrim" gerçekleştirilmeye çalışıldı.
3- Engellenmesi gereken devrimler: Bu kategorideki Bahreyn ve Yemen'de öncü rol Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez İşbirliği Örgütü'ne düştü. Bahreyn'e askerî müdahalede bulunan Suudi Arabistan, Yemen'de ise Ali Abdullah Salih'i yetkilerini yardımcısı Abdurrabbih Mansur Hadi'ye bırakarak çekilmeye ikna etti; böylece Salih feda edilerek eski sistem korunmaya çalışıldı.
İtalyan gazeteci Loretta Napoleoni'nin Türkiye'de yayımlanan ilk kitabı. Yazar özelikle terör, terör örgütleri üzerinde araştırmalar yaparak edindiği bilgileri hem kitaplarında hem de konferanslarında anlatıyor. İlgi alanı terörün finansmanı yani parasal kaynakları hakkında olması dolaysıyla bu kitapta bu ve buna benzer çeşitli konular
Ebû Üsâme Zeyd b. Hârise b. Şerâhîl
Dia Bünyamin ERUL
Bi‘setten otuz beş yıl kadar önce doğdu. Aslen Yemen menşeli Kelb kabilesindendir. Hz. Peygamber’den sadece on yaş küçük olduğu halde evlâtlığı olmasından dolayı önceleri Zeyd b. Muhammed diye anılırdı. Ancak evlâtlıkların öz babalarının adıyla anılmasını emreden âyet (el-Ahzâb 33/5) indikten
Dücane Cündioğlu tarafından yazılıp Kapı Yayınları tarafından yayımlanan; Cemil Meriç'in çevirmen, düşünür ve eleştirmen yanlarını anlamaya çalışan Bir Mabed Bekçisi, Bir Mabed İşçisi ve Bir Mabed Savaşçısı serisini İBRAHİM ALTAY inceledi
İki adam... Birisi mabedin içinde yaşamış ve oraya gömülmüş. Diğeri içeri girip, orada daha önce yaşamış
Bu kitabın, değerli yazarlarımız Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul tarafından ele alındığı yıllarda ben yurt dışındaydım ve o zamanlar gençliğinde vermiş olduğu bir yaşam hevesi ve enerjisi ile böylesi meselelere çok uzaktım. Özelikle 90’lı yıllar, Almanya’da yaşayan biz Türkler ve Türkiye’den çalışmak için oraya göç etmiş olanlar ile birlikte, başka
BİR ORTADOĞU MASALI
Bilirsiniz belki, aslında Ortadoğu diye bir yer yoktur.
19. yüzyılda başlar hikayesi… Yine bir İngiliz masalı olarak…
Bir varmış, bir yokmuş,
İnsanlar koyun olunca
Kurtlar da çoban olmuş başlarına
6 milyarlık sürüyü, boy boy, soy soy ayırmışlar.
Aralarına sınırlar koymuşlar.
Yüksek yüksek, derin derin sınırlar.
Sınırlar
"Sizde dikkatimi çeken şey,"
demek isterdim,
"ahlâksızlığınızın küstahlığıdır
Ortadoğu Bey."
Ahlâksızlığı küstahlıkla, küstahlığı ahlâksızlıkla bu denli ustaca harmanlayan bir başka coğrafyaya daha şahitlik etmedim. Avamı bir kenara bırakırsak -ki kan kusarak kabullendikleri açık, ister gönüllü ister kerhen aktörler olsun
Allah'a vekalet olmadığı gibi, Peygamber'e vekalet de yoktur. Böyle bir iddia şirktir.
Zaten peygamber'e vekalet anlamında alınan halifelik, emevi zorbalari tarafından Allah'a vekalete dönüştürülmüştür.
Balkan Savaşı, Bab-ı Ali Baskını, Nazım Paşa’nın şehit edilmesi, Beyoğlu Mutasarrıflığı ve Polis
Müdürlüğü ve Bursa Valiliğine vekalet Tahsin Bey’in siyasi yaşamındaki sayfalardır. Van’a vali olarak
atandığında oğlu Celalattin dünyaya gelecekti (1914).
İzzet Paşa’nın kabinesi iktidara geldiğinde Aydın Valiliğe atanmıştı. Zor koşullar içinde görev yaptığı
bu günlerde Tevfik Paşa kabinesi iktidarı devralacak, Tahsin Bey de İttihat ve Terakki taraftarı olarak
görevinden alınacaktı. Ardından Malta sürgünleri arasındaydı. Mediha Hanıma da eşinin esaret hayatının
sona ermesini beklemek düşmüştü.
İki yıl süren Malta sürgünlüğü Berlin-Odesa-İnebolu yolu ile sona ermişti. Ardından Ankara’ya gelen
Tahsin Bey Milli Mücadele’nin kazanılmasında pay sahibi olacaktı. Birinci Büyük Millet Meclisinde
İzmir, Ardahan, Erzurum ve Konya mebusu olarak görev yapmıştı. Geniş yetkilerle Üçüncü Umumi
Müfettişi olarak Doğu illerine giden Tahsin Bey, kalkınma hamlelerini burada da sürdürmüştü. Erzurum’a
demiryolunun bağlanmasında pay sahibiydi.
Atatürk tarafından istiklal madalyası ile ödüllendirilen Tahsin Uzer 3 Aralık 1939 günü vefat ettiğinde
geride bir ömür boyu mücadele eden bir yaşam, oğlu Celalettin’e onurlu bir geçmiş ve yeşil şeritli İstiklal
madalyasını bırakıyordu.
Balkan Savaşı, Bab-ı Ali Baskını, Nazım Paşa’nın şehit edilmesi, Beyoğlu Mutasarrıflığı ve Polis
Müdürlüğü ve Bursa Valiliğine vekalet Tahsin Bey’in siyasi yaşamındaki sayfalardır. Van’a vali olarak
atandığında oğlu Celalattin dünyaya gelecekti (1914).
İzzet Paşa’nın kabinesi iktidara geldiğinde Aydın Valiliğe atanmıştı. Zor koşullar içinde görev yaptığı
bu günlerde Tevfik Paşa kabinesi iktidarı devralacak, Tahsin Bey de İttihat ve Terakki taraftarı olarak
görevinden alınacaktı. Ardından Malta sürgünleri arasındaydı. Mediha Hanıma da eşinin esaret hayatının
sona ermesini beklemek düşmüştü.
İki yıl süren Malta sürgünlüğü Berlin-Odesa-İnebolu yolu ile sona ermişti. Ardından Ankara’ya gelen
Tahsin Bey Milli Mücadele’nin kazanılmasında pay sahibi olacaktı. Birinci Büyük Millet Meclisinde
İzmir, Ardahan, Erzurum ve Konya mebusu olarak görev yapmıştı. Geniş yetkilerle Üçüncü Umumi
Müfettişi olarak Doğu illerine giden Tahsin Bey, kalkınma hamlelerini burada da sürdürmüştü. Erzurum’a
demiryolunun bağlanmasında pay sahibiydi.
Atatürk tarafından istiklal madalyası ile ödüllendirilen Tahsin Uzer 3 Aralık 1939 günü vefat ettiğinde
geride bir ömür boyu mücadele eden bir yaşam, oğlu Celalettin’e onurlu bir geçmiş ve yeşil şeritli İstiklal
madalyasını bırakıyordu