Kendimden hiç nefret etmedim; ama bir türlü beğenemedim de kendimi. Çok acı çektim ama başkalarına da çok acı çektirdim. Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim. Hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da…Dünya ne ise oydu, ben de ne isem o oldum, uyuşamadık.
Tükenmiş ve hayatsız hissediyorum, her sabah yeni bir yaşama merhaba diyorum ama, hiçbir mutluluk ve heves beslemiyorum içimde, duygusal bir film izledikten sonra gelen boşluk hissi gibi bir hayat yaşıyorum. Düşüncesiz ve durağan. Hiçbir aktivite bana heyecan vermiyor, hiçbir kitap, müzik ilgimi çekmiyor, film izleyemiyor, dizi izleyemiyor, arkadaşlarımla vakit geçiremiyorum. Üzerimde müthiş bir hissizlik ve kayboluş var, ne zaman geçer bilmiyorum…yaşıyorum, yaşıyorum ve yaşıyorum.
Ben, genellikle kendi derinliklerimde bile henüz tasarlanmamış eylemlerin, dudaklarımı uzatırken aklıma bile getirmediğim
sözcüklerin, tamamına erdirmeyi umursamadığım hayallerin kuyusuyum.
Gözümüzün önündeki perdenin kalktığı şu anda, ansızın yapayalnız kalmış, kendini her zaman vatandaşı saydığı yerde sürgün olarak bulmuş bir varlığım. En içten düşüncelerimde bile, ben, ben değilmişim.