Keza, Almanya' nın Birinci Dünya Savaşı' ndaki yenilgi sinin asıl olarak -1918 Devrimi'nde dizginleri ele alıp dev rimin ardından ülkeyi demokratik Weimar Cumhuriyeti'ne taşımış- Alman liberallerinin, demokratlarının ve sosyalist lerinin işine yaradığı açık gibiydi: Demek ki yenilgiden bun lar sorumlu olsa gerekti. Reichstag yangınının kime yaradı ğı gün gibi ortadaydı. Yangın bunlara diktatörlüklerini tesis etme yönündeki ilk ve en önemli adımı yarı hukuksal temel de atma fırsatını verdiğinden, Hitler ve Nazilerin yangından yararlandığı o kadar aşikardı ki yangını onların çıkarttığına hiçbir kuşku yokmuş görünüyordu. Marksist ideoloji komü nistlere gizli gerçeklere, mesela liberal demokratik siyasetin altında yatan kapitalist çıkarlara odaklanmalarını telkin edi yordu ve Stalin dünya komünizminin lideri olarak çok azim li bir komplo teorisyeniydi; dolayısıyla Reichstag yangınını Nazilerin başlattığı, Rudolf Hess'in İngiltere' ye ayrı bir barışı kotarmak üzere Hitler'in emriyle gittiği, Hitler'in sığınaktan sağ çıktığı iddialarının arkasında, her ne kadar bu komplo te orileri Rusya' da ilk ortaya çıktıkları hallerinden çok uzaklaş mış olsalar da, bizzat Stalin'in olması şaşırtıcı değildir.
Ancak enflasyonun etkileri Alman toplumunda eşit olarak hissedilmedi. Kırsal kesimde yaşayanlar, temel maddelere(gıda ve yakacak odun) zaten erişebildiklerinden kasaba ve şehirlerde yaşayanlardan çok daha iyi durumdaydı ve dolayısıyla yaşamlarını sürdürebilmek için paraya daha az bağımlıydı.
Görüldüğü gibi Weimar'ın, öne çıkan siyasi partilerin pek çoğunun demokrasiye kökten karşı olduğu, son derece derinden bölünmüş bir siyasi kültürü vardı.
Genel olarak toplumda da aşırı solun radikalliğine fazla talep yoktu; askerler, denizciler ve işçilerden oluşan kitlelerin talebi toplumsal devrim değil; barış, ekmek ve demokratikleşmeydi.
Liberalizmin zayıflığının komünist devrim umutlarını yükselttiği ülkelerde açıkça Bolşevik karşıtı olan askeri diktatörlüklerin yeni türleri zehirli mantarlar gibi türedikçe, katı Marksistler bunları otomatik biçimde Faşizmin yeni permütasyonları (yani faşizm) diye tanımladılar. Öyle ki, reformizmleri tüm "gerçek" sosyalistlerin içinde yer aldığı devrimci sınıf savaşına ihanet kabul edilen sosyal demokratlara, yani tarihsel akrabalarına, "sosyal faşist" yaftasını yapıştırdılar. Bunun bir sonucu Weimar Cumhuriyeti'nin son yıllarında Nazizm karşıtı sol kanat muhalefetinin trajik biçimde bölünmesiydi. Böylelikle kavramın hem türdeş hem de abartılı (enflasyonist) kullanımı, İkinci Dünya Savaşı'ndan çok önce sol kanat akademik diline yerleşmişti.
1933'ten 1945'e kadar NSDAP'ın aidat ödeyen üyesi (kayıt numarası 312589, Gau Baden); Hitler'in Almanya'nın Milletler Cemiyeti'nden ayrılması kararının kabul edilmesini teşvik etmek için ulusal radyoda konuşma yapan biri, Hitler ve Nazi devriminin önde gelen propagandacısı; öğrencilerine "Teoriler ve 'fikirler' varlığınızın kuralı olmasın. Bizzat Führer ve yalnızca o bugün ve gelecekte Almanya'nın gerçekliği ve kuralıdır" diyen ve bir meslektaşına "Birey, yeri neresi olursa olsun, hiç bir şeydir. Devlet'inde halkımızın yazgısı her şeydir" diye yazan (Nisan 1933'ten Nisan 1934'e kadar) Freiburg Üniversitesi'nin rektörü. Sözde, Nazilerin gözünden düşmeye başladıktan sonra bile, "Nasyonal Sosyalizm'in deruni hakikati ve büyüklüğü"nü savunmaya devam eden Heidegger'dir bu. Weimar Cumhuriyeti'nin parti sistemini hakir gören, Homer'den (İliad II, 204) "Çokluğun yönetimi iyi değildir; tek yönetici olsun, tek bir kral" alıntısını yapmaktan hoşlanan ve görünüşe göre bu arzusunu elde eden Heidegger. Nazi çöküntüsünden yıllar sonra, Almanya'nın siyasal kurumlarının "demokratikleştirilmiş geri kalması" suçlamasında bulunmuş ve demokrasinin modern çağın en iyi siyasal sistemi olduğuna kani olmadığını söylemiştir. 1974'te arkadaşı Heinrich Petzet'ye "Avrupamız demokrasiyle aşağıdan yönetiliyor" diye yazmıştır.
1900'de doğan ve yüz yaşına kadar yaşayan bir Berlinli'yi düşünün. Çocukluğunu II. Wilhelm'in Hohenzollern İmparatorluğu'nda, yetişkinliğini Weimar Cumhuriyeti'nde ve Nazilerin Üçüncü İmparatorluk'unda geçirirken, öldüğünde demokratik ve birleşmiş Almanya'nın bir vatandaşıydı. DNA'sı tamamen aynı kalmasına rağmen bu Berlinli yaşamı boyunca birbirinden çok farklı sosyopolitik sistemlerde yaşamıştır.
iki üç gündür biraz hastayım. bu süreçte kitap okuyamadım. uzun süre kitabın başında duramadığım için kitap okuyamadığım bu sürede aklıma geçenlerde
Fotoğraflarla Atatürk kitabını okuduğum/fotoğraflarına baktığım geldi.
ben genelde Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğraflarına bakarken o zaman gerçekleşen
Wolfgang Schorlau ve Volker Kutscher'in siyasi polisiye yazarlığı benim için tartışılmaz... gerçekten bu alanda iyi eserler yazdıkları konusunda sabit fikirliyim...
Volker Kutscher'in kaleminden çıkan bu eserdeki hikaye, 28 Nisan 1929'da Berlin'de başlıyor, I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında karmaşık bir dönemde
"1925 yılında, hiperenflasyonun bitiminden kısa bir süre sonra Almanya'da, o günlerde sağcı politik ölçekten bir aktivist tarafından yayınlanan, aşırı görüşlere sahip politik bir kitap ortaya çıktı. Bavyera dışında henüz iyi bilinmeyen ve edebiyat camiasınca da tanınmayan bu yazar, 9 Kasım 1923'te Bavyera’nın başkenti Münih'te
Tüm yeni devrimler, devletin güçlenmesiyle sonuçlanmıştır. 1789 Napolyon'u getirir, 1848 3. Napolyon'u, 1917 Stalin'i, 1920 yıllarında İtalya'da çıkan kargaşalıklar Mussolini'yi, Weimar Cumhuriyeti de Hitler'i.
Der Stürmer Almanya’da en kötü şöhretli Yahudi karşıtı gazeteydi. Bir Nazi aktivisti olmadan önce öğretmen olan Nazi eyalet lideri (Gauleiter) Julius Streicher gazetede editörlük ve yöneticilik yapıyordu.
Gazete yayın hayatını 1923’ten 1945’e kadar 20 yıldan fazla sürdürdü, Yahudi “insan kurban etme” ayinleri, cinsel suçları ve mali yolsuzlukları ile ilgili dehşetli haberler yayınladı. Weimar Cumhuriyeti sırasında Der Stürmer’in acımasız iddia ve iftiraları sonucu sıklıkla hakarete uğrayan siyasiler ve Yahudi örgütlerinin Streicher’in şahsı ve gazete aleyhine açtığı davalarla sonuçlandı.
Aslinda güzel bir kitap. Ama eksikleri var. Kitabın 1/4'i dipnot. Ve ben dipnotları, sadece kitap kaynağı belirtisi olmayıp çarşaf çarşaf ek bilgi ihtiva ettikleri için, hemen okurum. Kötü olan dipnotlar dipnotun geçtiği sayfada değil (benim tercihim her zaman budur), kitabın arkasında. Ve o kadar çok ki, sürekli kitapta bir geri bir ileri