Hint Okyanusu'nun ortasında kaybolmuş Mauritius Adası, Reunion ve Rodrigues ile birlikte, Mascarene takımadalarının bir parçasıdır. Anakaradan uzak ve ana ticaret yollarının dışında kalan coğrafi konumu, bu adanı tamamen bakir kalmasını ve XVII. yüzyılın başlarına kadar herhangi bir insan temasından uzak olmasını sağlamış. Bin yıllık insan kolonizasyonu bakımından ele alındığında bu, dünyamızın ilk küreselleşmeye başladığı döneme dair garip bir durum.
Yakılan Kadınlar. "(Nasıl bir mantıktır Yarabbim)"
Hind uygarlığında kadın müstakil bir varlık olarak görülmez; ancak babası, eşi ya da oğluyla birlikte "insan” kabul edilirdi. Eşi ölen bir kadının hayatı
hükmen bitmiş sayılırdı. Cenaze günü bir odun yığını üzerine çıkarılarak yakılırdı kadın. Hint uygarlığının bu aybı XVII. (17.) asra kadar devam etti..
***
Hiçbir XVII. yüzyıl eğitbilimcisi [pedagog], Erasmus’un Diyaloglar’ında yapmış olduğu gibi öğrencisine iyi bir fahişe seçmesi konusunda açık açık öğüt vermemiştir.
I İnsanlar eşit doğar.
II Devletler insan haklarını korumak için vardır.
III Egemenliğin temeli, esas olarak ulustadır, kilise veya
monarşide değil.
IV Özgürlük başkalarına zarar vermeden istediğini
yapabilmektir.
V Yasa sadece topluma zarar verebilecek eylemleri yasaklar.
VI Bütün yurttaşlar demokratik sürece katılma hakkına
sahiptir.
VII Yasaları çiğnemedikleri sürece hiç kimse yakalanamaz ve
tutuklanamaz.
VIII Keyfi ve lüzumsuz cezalandırmalar yasaktır.
IX Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masumdur.
X Hiç kimse inançları nedeniyle sorumlu tutulamaz.
XI Herkesin özgür ifade ve özgür basına erişim hakkı vardır.
XII Ordu sadece idarecilere değil, tüm vatandaşlara hizmet verir.
XIII Gelir vergisi zorunlu kılınmıştır.
XIV Bütün yurttaşlar vergilerin değerlendirilmesi ve
kullanımında söz hakkına sahiptir.
XV Tüm kamu görevlileri doğru ve kamuoyuna açık kayıtlar
tutmalıdır.
XVI Anayasa hukukun egemenliği ve kuvvetler ayrılığına dayanır.
XVII Bireysel mülkiyet hakkını tanımlar.
Birçok san'atta behre sahibi olanların, "bin san'at" mânâsına gelen "hezârfen" tâbiriyle yad edildikleri bilinir. XVII. asırda, taktığı kanatlarla Galata Kulesi'nden Üsküdar'da Doğancılar semtine kadar uçmayı başaran Hezârfen Ahmed Çelebi de bunlardan biridir.