Öyle bir kitap okudum ki beyin hücrelerim hâlâ yanıyor. Umberto Eco Eco Ecooo !...Yazarın ilk okuduğum kitabı. Şunu anladım ; Eco okumak insanın kendisini cahil hissetmesi için yeterli bir sebep.
Felsefe, Coğrafya, Aşk, Metafizik, Hayvanlar âlemi, Doğa Bilimi, Varoluş, Sonluk-Sonsuzluk... Hiçbir kitabı okumakta zorlanmadım ama itiraf ediyorum bu kitap beni çok zorladı.
Bir emek dökümü. Roberto de la Grive' in hayatta kalmaya çalışırken verdiği varoluş savaşı, bir iç hesaplaşma. Roberto'nun sevdiği kadına yazdığı mektupların bulunup bir araya getirilmesiyle oluşmuş hikâye. Yalnız kalmış bir adam. Ve yalnız olan her insan gibi sürekli geçmişi düşünüyor. Biz de onunla beraber geçmişe gidiyoruz. Sevdiği kadın ile babası ile ve gerçekte olmayan kendisinin yarattığı hayali kardeşi ile tanışıyoruz. Savaşlara, XVII.yy denizin altına inmek için yapılan deneylere şahit oluyoruz. Dönemin siyasî iktidarını, insan ve toplum ilişkisini de anlamaya çalışıyoruz.
Kesinlikle bir değil birkaç kez okunması gereken bir kitap. Ama ben sanırım on yıl sonra tekrar elime alırım ;)
Demem o ki ; cahil olduğunuzu anlamak için okuyunuz...
1 hafta içinde okuduğum 3. Jack London kitabı oldu Martin Eden. Kitaplarını okudukça okuyasım geliyor; hiç sıkmayan bir dili, sürekli azim ve mücadele içinde hayat hikayeleri yaratmadaki üstün başarısı ve hep ana karakter ve birkaç yan karakter ile birlikte belirli mekanlarda geçen olay örgülerine rağmen hiç tekrara düşmeyen anlatım şölenine
«Ana hukukunun kadına muazzam bir toplumsal iktidar konumu sağladığı dönemleri ve halkları bir tarafa bırakırsak, kadın cinsinin durumu sürekli ezilenlerin, ikinci sınıf insanın, aşağı bir cinsin durumu idi. Erkeğin çıkarcılığı, daha güçlü olanın kanlı şiddeti, kadının
ve toplumsal etkisinin gelişmesini demir zincirlere vurdu ve bu olgunun üstünü
XVI. yüzyılda İtalya'da evlenmeden cinsel ilişkiye girmenin cezası hapisti, bu ortaçağ döneminde bile böyle değildi. Suçlu gördükleri kadınlar bellerine kadar çırılçıplak soyulur kırbaçlanır ve saçları kazınırdı... Seks yaptığı kişinin yaşı küçükse durum idama kadar gidiyordu...
Bir erkek ile bir kadın bekar olmalarının dışında eğer birisi
Zaman malum meseledir, bazen kuş gibi uçar, bazen de solucan gibi sürüne sürüne gider ama insanın en çok hoşuna giden, zamanın çabuk mu, yavaş mı, nasıl geçtiği fark edilmeden geçip gitmesidir.
Hind uygarlığında kadın müstakil bir varlık olarak görülmez; ancak babası, eşi ya da oğluyla birlikte "insan” kabul edilirdi. Eşi ölen bir kadının hayatı
hükmen bitmiş sayılırdı. Cenaze günü bir odun yığını üzerine çıkarılarak yakılırdı kadın. Hint uygarlığının bu aybı XVII. (17.) asra kadar devam etti..
***
Nurettin Topçu!..
Türkiye’nin çağdaş dervişi…
Nurettin Topçu'yu "Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin kalbi ve ruhu" olarak tanımlayan Üstâd Mehmet Kaplan, vefatının ardından Topçu için, "Ben onda Yunus Emre'nin çağın felsefesi ile yoğrulmuş büyük bir temsilcisini buldum. Hiç şüphe etmiyorum ki öbür dünyada yöneldiği yer
XVI. yüzyılda İtalya'da, zinanın cezası hapisti, ortaçağda yapmazlardı böyle. Artık suçlu kadınlar bellerine kadar çırılçıplak soyularak kırbaçlanıyor, ya da saçları kökünden kazınıyor, küçük yaştakileri ayartanlar idam ediliyordu; ve evli ya da dul bir kadını öpen kişi, 1589'da Fermo kentinde olduğu gibi, boynunun vurulmasına kadar varabilen bedensel bir cezaya çarptırılıyordu. XVII. yüzyılın başında Napoli'de, evli bir kadını uluorta öpenlerin idamı karara bağlandı. 1556'da Fransa'da, II. Henri'nin bir fermanında, bütün hamile kızların halka gebelik duyurusunda bulunması istendi. Cromwell'in İngiltere'sinde, zina yapan kadınlara gene idam cezası layık görülüyordu (tabii erkekler için yoktu böyle bir şey).
Antoine de Saint-Exupéry, asıl mesleği pilotluk olmasına rağmen edebiyat dünyasına birçok eser kazandırmış bir yazardır. 1944 yılında görevdeyken uçağıyla birlikte kaybolmuş ve ölüm sebebi hakkında kesin bir sonuca varılamamıştır. Varoluşçu ve hümanist bir dünya görüşüne sahip olan yazar, bu yaklaşımını eserlerine de yansıtmıştır. Exupéry; sanatı
I İnsanlar eşit doğar.
II Devletler insan haklarını korumak için vardır.
III Egemenliğin temeli, esas olarak ulustadır, kilise veya
monarşide değil.
IV Özgürlük başkalarına zarar vermeden istediğini
yapabilmektir.
V Yasa sadece topluma zarar verebilecek eylemleri yasaklar.
VI Bütün yurttaşlar demokratik sürece katılma hakkına
sahiptir.
VII Yasaları çiğnemedikleri sürece hiç kimse yakalanamaz ve
tutuklanamaz.
VIII Keyfi ve lüzumsuz cezalandırmalar yasaktır.
IX Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masumdur.
X Hiç kimse inançları nedeniyle sorumlu tutulamaz.
XI Herkesin özgür ifade ve özgür basına erişim hakkı vardır.
XII Ordu sadece idarecilere değil, tüm vatandaşlara hizmet verir.
XIII Gelir vergisi zorunlu kılınmıştır.
XIV Bütün yurttaşlar vergilerin değerlendirilmesi ve
kullanımında söz hakkına sahiptir.
XV Tüm kamu görevlileri doğru ve kamuoyuna açık kayıtlar
tutmalıdır.
XVI Anayasa hukukun egemenliği ve kuvvetler ayrılığına dayanır.
XVII Bireysel mülkiyet hakkını tanımlar.
Birçok san'atta behre sahibi olanların, "bin san'at" mânâsına gelen "hezârfen" tâbiriyle yad edildikleri bilinir. XVII. asırda, taktığı kanatlarla Galata Kulesi'nden Üsküdar'da Doğancılar semtine kadar uçmayı başaran Hezârfen Ahmed Çelebi de bunlardan biridir.