Kibirden aslandan kaçar gibi kaçardı. Bir seferinde Allah Resûlü'nün (sas) "Kim kibirle elbisesini yerden süründürürse Allah kıyamet günü yüzüne bakmaz." buyurduğunu duydu. Acaba ben de onlardan biri miyim endişesine kapıldı. Telaşla Hz. Peygamber'in yanına koştu. - Ya Resûlullah! Elbisemin kolları biraz uzun ama onları he- men kısaltırım, dedi. - Sen bunu kibirlenmek kastıyla yapmıyorsun, buyuran Hz. Peygamber onu sakinleştirdi.
Cüneyd-i Bağdâdî'nin Hikâyesi (hurafesi)
Şeyh Cüneyd-i Bağdadi [kuddise sırruhů), sefer dönemlerinde dünyayı gezerken bir gün yolu kâfir mezarlığına düştü. O gece orada kaldı. Na- maz için abdest aldı. Mezarlıkta bulunan bir kâfir çocuğu, onun namaz kıldığını gördü. Şeyhin yanına geldi. - Ey şeyh, sen kimsin? Dinin nasıl bir dindir? Bana öğret. Senin yaptığın işler hoşuma gitti. İçime
Sayfa 54 - Semerkand yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yukarıda sunulan tüm sınıflar ve tabakalar, Filipin toplumunu kapsamlı bir şekilde içermektedir. Filipinler'de herhangi bir kişinin bugün herhangi bir sınıfa veya bir sınıf içindeki herhangi bir tabaka- ya ait olmadığını iddia etmesi imkânsızdır. Her insan belirli bir sınıfa aittir ve bu sınıfın özelliklerini taşır. Filipin toplumunun temel
Sayfa 194Kitabı okudu
Şimdi, iyi olanı kötüye dönüştüren, kötünün ise iyi sonuca varmasını sağlayan bir tür yazgının varlığını duyuyor insan kimi kez... Buna ne deme­ li, peki? Bu gibi düşüncelere, duygulara kapılmanın, kısmen sinirlerin aşırı yo­rulmasının, gerilmesinin sonucu olduğunu ileri sürebiliriz. Bunlara kapıldı­ğımızda gerçeklerin sandığımız kadar kötü
Meczup Ecevit
... "Ecevit mi?" dedim şaşkınlıkla. İlk defa ismi Ecevit olan biriyle karşılaşıyordum. "He ya Ecevit." dedi. "Peki sen burada niye böyle duruyorsun Ecevit?" diye sordum. "Durmuyorum ki," dedi, "bekliyorum." Durmak ve beklemek aynı şey değildi. Doğru söylüyordu. "Peki neyi bekliyorsun?" dedim. "Onu." dedi. "O kim?" dedim. "Söylemem." dedi ve söylemedi gerçekten.
Gene de anamız Ruseyuşka'nın kendine has kokusunu he men sezinlemek mümkündür. Evet, biz kendimize benzeriz, biz iyilikle kötülüğün eşi bulunmaz bir alaşımıyız; biz kültürden, Schiller'den yanayız, ama meyhanelerde çıngarlı içki âlemleri yapıp kadeh arkadaşlarımızın sakallarını yolmaktan da geri durmayız. Bizim de iyiliğin, güzelliğin tutkusuna kapıldığımız olur ama, bu ancak her işimiz yolunda, düzeninde gittiği zamana mahsustur. En yüce idealler uğruna kendimizi feda etmeye hazırız, evet, feda etmeye... Yalnız bunların elimize zahmetsizce, gökten zembille iner gibi geçmesi şarttır, bedavadan, tamamen karşılıksız olarak... Vermeyi zer re kadar sevmezsek de almaya ne olursa olsun- bayılırız. Bize dünyanın çeşitli nimetlerini sunun (hem çeşitli olacak, aşağısı kurtarmaz!), daima nabzımıza göre şerbet verin, o zaman biz de, size ne kadar iyi olabildiğimizi ispat ederiz. Açgözlü değiliz ya, gene de paraya karşı istekliyiz; hem çok, alabildiğine çok para olsun! Bu kadar paramız olunca nasıl eli açık olduğumuzu, "adi maden"i nasıl hor görerek sefahat âleminin bir gecesinde altından girip üstünden çıktığımızı göreceksiniz! Para veren olmazsa, istedikten sonra bulmasını bildiğimizi de gösteririz.
Sayfa 930 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.