Köyümüze yabandan gelip de yazıya oturanlar var ya, işte onlardan ziyade yılarım. İhityarlığıma verme. İhtiyarlık öyle sınanmış bir can verir ki kişiye. Sen bu yaşında bilemezsin. Ya asker toplama ya da vergi, toprak moprak işi diye yazarlar yazıya durduklarında. Ya da dediğim gibi şu iş, bu iş için derler, sende mi, onda mı, şunda mı, diye inceden inceye sorarlar. Sıralanıp yere bakarız. Sonu hep paraya dayanır. Sonra sil silebilirsen. Bir yazmayagörsünler. Bize susup "He," demekten öte yapacak kalmaz. Hükümetse, bellersin ki, hep dışarıdan gelenlerin elindedir. Hayır denmeyecektir onlara.
Sayfa 13 - YKY YayınlarıKitabı okudu
"Dur bak bi iki taneden sonra hazal gibi yapacağım". "Yav he he!" diye ti ye aldı sevde. Hazal ise geleceğimden endişe eder gibi bakıyordu. vah vahlamaya başlayacaktı. "bak bu çok güzel olacak". Üçüncü denemem üçüncü fiyasko. "Bu yapraklar kopuyor! Hem pirinciniz de çok yağlı. Ve..." "Bahane üretmeyi bırak hatta sarmayı da." dedi hazal. Saramadığım yaprakları alıp kendi yaptıklarının yanına tuttu. "Şimdi sen söyle olmuş mu?" "Ya belki ben ayak parmağım ölçüsünde sarmak istedim. Herkesin parmağı incecik değil."
Sayfa 445Kitabı okudu
Reklam
Okul geleceğe hazırlanmanızı engelleyerek sizi sisteme mahkum eder
Geleneksel anlamda yabancılaşma, insanı yaratmak ve tekrar yaratılma fırsatından alıkoyan, işin, ücretli iş haline gelişinin doğrudan bir sonucuydu. Şimdi genç insanlar, okulda piyasada yer alacak bir meta olarak tasarlanan ekndi bilgilerinin hem üreticisi he mde tüketicisi olmaya yeltenirken, okul tarafından yabancılaşma öncesi bir hazırlığa maruz kalmaktadır. Okul, yaşama hazırlığı yabancılaştırmakta böylece öğrenciler gerçek eğitimden ve yaratıcılıktan yoksun bırakılmaktadır. okul öğretilmeye ihtiyaç duymayı öğreterek yaşamın yabancılaştırıcı kurumlarına hazırlık yapmaktadır. Bu der bir kez öğretildiğinde insanlar bağımsızlaşmaya doğru gelişim dürtüsünü yitirmektedir. Bu insanlar artık benzer konulara karşı ilgi duymazlar ve kurumsal tanımlamayla önceden saptanmadığında, yaşamın sunduğu sürprizlere kendilerini kapatırlar. Okul dolaylı ya da dolaysız olarak nüfusunda büyük bölümünü çalıştırmaktadır. Okul, ya insanları yaşama bağlamakta ya da bazı kurumlarda çalışmalarının uygun olacağına onları inandırmaktadır.
Duygusal KU’yu Nasıl Uygulayabilirsiniz?
Önce ortağınıza, onun duygusal acısını bilmeye ihtiyacınız olmadığını anlatın. Ona saf farkındalığın iyileşmeyi gerçekleştireceğini söyleyin. Siz yalnızca süreci başlatacaksınız. Duygusal uyumsuzluğunu kendisine sak-layabilir. Ondan sıkıntıyı yaratan durumu düşünmesini isteyin. Eğer böyle özel bir durum yoksa duyguyu özel olarak belirlemesini isteyin. Sonra duygularını daha güçlü hissetmesi için onu yüreklendirin. Daha kuvvetli hâle gelemeyecekleri durumda, ondan duygusal rahatsızlığını, 10 dayanılmaz olmak üzere, 1’den 10’a kadar numaralandırmasını isteyin. Ön test numarasını aklınızda tutun. Önce Temas A için sıkı ya da yumuşak bir kas bulun. Sonra Temas B’yi belirleyin. He-men Temas A’nın, sonra Temas B’nin ve ikisinin birden farkına varın. Coşkun duygunun yüzeye çıkması için bekleyin ve üçünün farkındalığını ortağınızın gevşediğini, dokunuşunuzda hissedene kadar tutun. Bitirdiğinizde ortağınıza, kendisini toparlaması için biraz zaman tanıyın. Duygusal KU’nun etkisinin hissedilmesi, fiziksel şikâyetlere KU uygulandıktan sonraki etkiden biraz daha uzun zaman alabilir. Ortağınız kendisini hazır hisseder hissetmez ondan aynı acıyı hissedip 1’den 10’a kadar derecelendirmesini isteyin. Ortaklar genellikle duyguyu zihinlerine getiremediklerini söylerler. Ya da “Deniyorum ama tüm hissedebildiğime 1 veya 2 verirdim” derler. Yüz kaslarının gevşediğini ve seslerindeki dinginliği fark edebilirsiniz
Ben kuşlara "sevap olsun" diye yem vermem Firdevs teyze. "Ver sevaptır" diyorsun ya her seferinde... Ben "he he" diyorum sana. Ama bilmen lazım. Söylesem anlayacak mısın bilmiyorum ama, söylemezsem de ben çatlayacağım. Bıktım senin bu beni sevaba sokmak sevdandan. Öyle anlamaz anlamaz bakıyorsun ki... Öyle değil hayır. Sevapsa sevap, yazılsın adıma o ayrı. Ama ben bu sokaktaki kuşlara, kedilere, köpeklere mama ve tabii sana niye yemekti, sodaydı, çikolataydı getiriyorum zannediyorsun? Adıma sevaplar yazılsın diye mi? Hayır! Ben zaten agnostik biriyim Firdevs teyze. Ben bilemem, öteki tarafta ne var. Beni bu taraf ilgilendiriyor. İşte şimdi bak bu taraftayız. Bu tarafta olduğumuz sürece de burada olanların hepsinin karnı tok olsun isterim ben. Öyledir bu duygum, kendiliğinden kalbimdedir. Hayat biraz da tok bir karındır. Varsa eğer bir Allah, o benim kalbime bunu böylece koyduğundan öyledir. Emrettiğinden, sevaplar yazacağından değil... Öyledir işte, ben yaşadığım sokakta herkes tok olsun isterim. Kuşlar da tok olsun, kediler de tok olsun. Firdevs teyze de tok olsun. Çimenlerin efendisi de tok olsun. Bu zalim dünyanın bütün unuttuklarını ben unutmayayım diye kalbime yazmışlar. Yani ben kendiliğimden böyleyim.
Aristoteles'in Sanat/Edebiyat Anlayışı
“...yazar hayatı, insanları,onların tutkularını,özelliklerini anlatır, ama bu, gerçek hayatı olduğu gibi anlatmak değildir. Yazar bir adamın hayatını günü gününe en küçük ayrıntısına kadar anlatsa, sanat yapmış olmaz. He gün yediği yemekleri,yaptığı isi, bütün konuştuklarını, çeşitli duygularını anlatsa meydana getireceği oyun, hikaye ya da şiir
Sayfa 29 - İletişim YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.