Bir akşam rahmetli Naim Hazım Onat'tan bir Arapça gramer istedi. İki üç akşam sonra, kendisine verilen Arapça gramerden Arap fiilinin yirmi şu kadar paradigmasını (emsilesini) kopya edilmiş olarak sofraya getirip Naim Hazım'a okuttu:
-Ketebe, yektubu, kitaben, kâtibun, mektubun, lem yektub, lemma, yektub, en yektub, len yektub, iktib… v.s.
Okuma bitince şöyle buyurdu:
-Kitap, kâtip, mektup, benim; kalanları Arabındır!
Ve ilâve etti:
-Kitaba bitik, kâtibe bitikçi… diyemezsiniz; derseniz onlar yabancı olur. O gibi kelimeler Uygur sözlüğüne girer. Herkesin bildiği, söylediği, yazdığı kitap, kâtip, mektup Türkçedir!
Dilbilimi (lengüistik: linguistique) denilen ilmin bu bahse ait dersini bundan daha iyi kavranacak, kafalara girecek surette, hiçbir lengist (dilci) veremezdi. İleride yabancı menşeli (kökenli) kelimelerin kullanışla millîleştiğini göreceğiz.