CENGİZ DAĞCI'NIN -ÖLÜMÜN DAHİ BİTİREMEDİĞİ- BÜYÜK AŞKI:
Aşkın da tüm diğer değerler gibi hızla sömürüldüğü bir “hız ve haz çağında” yaşıyoruz. Artık insanlar sevmiyor, dokunup geçiyorlar sadece. Şiirlere, şarkılara, romanlara, filmlere konu olan aşklar yok artık, aşk yaşanmıyor, yaşanamıyor çağımızda, içi en fazla boşaltılan kavramlardan biri de aşk aslında. Bir konuyu bu kadar dillere pelesenk edersek
"INATTAN HEP! INATTAN! EVET : YAŞAM! AMA INATTAN!"
Yitirmelerin, tüketmelerin, kaybetmelerin çığlıkları..
Ayrıcalıklı bir ruhun jilet kesikleri..
Karanlığın ve yalnızlığın en soğuk hali..
Ne derseniz deyin; herbiri gözlerinize saplanıp kalan, kelime görünümlü dikenlerden müteşekkil, yıkıntı edebiyatının en güzel örneklerinden biriydi okuduğum.
Koca bir enkaza dönüşen evrenin, kara deliklerde
Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya... Ne anlamlı bir kitap ismi değil mi? Okurken kendimden bir şeyler bulacağıma emindim, şimdi okuduktan sonra gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, "Bu kitapta sizden bir şeyler var."
"Gönül yorgunluğu ne, biliyor musun? Gökte yıldızın kalmıyor. Gölgen bir yere sığmıyor. İçindeki şarkı içinde
Karşı komşunun panjurları kapalı, bir yere gittiler herhalde…
Yazarın kendi yaşadığı yalnızlığı sade bir dille betimlediği ve okuyucuya da sonuna kadar hissettirdiği sürükleyici bir kitap…
Birçoğumuzun zaman zaman hissettiği yalnızlığı tüm derinliğiyle ve duygusuyla okuyucuya yansıttığı bir anlatımla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Yaşadığı bu bunalımlı yalnızlığın başkalarına muhtaç hissettirmesini en güzel vurguladığı kesitler, “Karşı komşunun panjurları kapalı…” diye başlayan kısımlardı.
Bulunduğumuz bu çağda komşularımızın çoğunu tanımıyorken, tanıma ihtiyacı duymadığımız bir hayat yoğunluğu yaşıyorken; bu hayat yoğunluğundan noksan olan ve sevdiği çoğu kişiyi kaybetmiş ana karakterimiz yani yazarımız komşularının yanında olmasa bile onların evin içinde olduğunu görmek isteyerek kendi yalnızlık hissiyatının ne denli şiddetli olduğunu okuyucuya aktarmış.
Bir de onu umursamayan, yalnız hissetmesine sebep olan insanlara; ortadan kaybolmuş, ölmüş izlenimi vermek isteyerek onların pişmanlık duyacağını ümit etmesi maalesef yaşanmış duygularımız arasında. Fakat böyle bir durumda dahi bir şeyin fark etmeyeceği bilincinde olarak arada ‘yalnızlığın onun için ne kadar yararlı olduğunu’ vurgulaması da yine çoğumuzun kendi kendine telkinde bulunduğu bir teselli şeklidir.
Yeri geldiğinde kendi yaşamış olduğunuz duyguları okuyorsunuz, yeri geldiğinde de bulunduğunuz hayat için şükrediyorsunuz.
Okurken kitabın satırlar arasında bazen de, “Acaba ben de yaşlanınca böyle bir yalnızlığa mahkûm olacak mıyım?” diye telaşlı düşüncelere dalıyorsunuz…
Yeraltından notlar deyince - aslında evet bohem bir isim- nedendir bilmem ben hiç böyle bir kitapla karşılaşacağımı düşünmemiştim. Kitap mı beni okudu ben mi kitabı okudum inanın bunu ayırt edemediğim sayfalar oldu. Bu kadar kısa bir kitapta böyle güzel ruh tasvirleri ve tahlilleri oldukça iyiydi ve bu kitap bizden/sizden biri. Ben kitap boyunca