Pardon bayım, siz bu aşktan gittiniz diye iflas tabelası mı asacaktık yüreğimize..?
Üzgünüm, hiç bana göre değil sıradanlık.. Vedamın rüzgarı bile çarpmalı gidişine.. Hafifte olsa sarsılmalı bünyen.. Neyi bıraktığını bilmelisin arkanda..
Yapamıyorum.. Öyle kös kös oturup ayrılığa veda buseleri kondurmak hiç bana göre değil.. Ardından bakıp gittiğin yollara özlemler savurmak da..Gittin.. Ve ben de izlememek için kapattım kalbimin pencerelerini.. Artık rahatım, kuş uçmaz kervan geçmez bir yüreği terk ediyorum kendimce..
Hiperaktif bir umudum var içimde çırpınan, kimse kesemez önünü.. Doludizgin emekliyor yokluğunun çevrelediği boşlukta.. Koşmayı da öğrenecek, uçmayı da..Sadece biraz sabır gerek.. O da fazlasıyla mevcut bu ara..
Yeni heyecanlar arıyorum, yalnızlıkta kendimi eğlendirebileceğim.. Oyunlar tek başına oynansa keşke.. Bak yine sana sövmek için bahane buldum kendime.. Neyse..
Taşındı aşk artık.. Bomboş duruyor adresi bellediği yüreğim.. İçinde yalnızlık şiirleri yankılanıyor ve ben aryalar besteliyorum, unutmaya çalıştıkça dilime dolanan hatıralara..Ben de böyle veda ediyorum içimde kalan sen parçacıklarına.. Ne gerek var aşka suni sancılar yaratmaya, ben zaten ikna ettim gidişinin güzelliğine kendimi..
Rahatsız etmiyor beni tek başınalık, şımarıyorum, beklentilerimle geçmiş ihmalkarlıklarımdan utanırcasına..
Tadını çıkarmak gerek kendine sarılmanın..
Huzur tamam, sıra bende..
En şuh vazgeçişimi takındım yüreğime..
Baştan çıkarıyorum ayrılığı..
Şimdi yalnızlıkla sevişme vakti..
Dairesel koridorlarda köşe kapmaca oynuyorum kendimle çırılçıplak,ellerim cebimde..
Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
Çünkü “omuz omuza” günlerin vakti geçti.
Dayanışma, günümüzün borsasının değer kaybeden
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata
“Kürk Mantolu Madonna” Hakkında Bazı Mülahazalar
Okuduğum kitaplarda beni en çok cezbeden şey anlatıdan ziyade yazarın iç dünyasına duyduğum tecessüstür. Bu bağlamda biraz Sabahattin Ali'nin hayatına da değineceğim bilahare.
Bir kapı daha aralanıyordu belleğimden içeri. Meçhul bir kuvvet çağırıyordu beni Raif Efendi'nin gizemli dünyasına. Kitabı
YALNIZLIK
Ve ben yine yalnızlığımla arkadaş... Duyguları ne kadar da ne kadarda değişken. Yusuf adeta bir kuş misali kanatları iyileşip de uçacak hale gelince tepeme pisledi. Oysaki; önceleri bana muhtaç olduğu için, yalnız olduğu için zoruma giden, hoş olmayan davranışlardan uzak duruyordu.
Ama şimdi öyle mi? Ne yazık ki öyle değil. Bütün bu
Kahvaltıdan sonra otuz yaşında bir adam olarak evden çıkıp, akşam yemeği vakti eve en az elli beş yaşında bir adam olarak döndü dersek abartmış olmayız. Kimi haftalar yaşına yüzyıllar eklerken, kimi haftalarsa taş çatlasa üç saniye ekliyordu.
Dostoyevski'nin idamdan kurtuluşunun yansımaları... Ümit Yıldırım
"Nerede okumuştum, hani bir idam mahkûmu ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: 'Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir
Kendine sor: "Hayallerin şu an nerede?" Kafanı salla ve yılların ne çabuk geçtiğini gör. Şimdi kendine tekrar sor: "En güzel yıllarında ne yaptın? Hayatının en güzel günlerini nereye gömdün? Sen gerçekten yaşadın mı?" Dünyanın nasıl soğuk bir yer haline geldiğini kendine itiraf etme vakti geldi. Yıllar geçecek, yaşlanacaksın ve korkunç bir yalnızlık, derin bir mutsuzluk ve çaresizlik benliğini saracak. Hayal dünyan soluklaşacak, hayallerin sonbaharda dökülen yapraklar gibi birer birer solarak ölecek.