İnsanın sayısız geceler boyunca odada pinekleyerek kitap okuduğunu ya da kara kara düşündüğünü getir gözlerinin önüne. Kimi zaman boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz, doğru mu düşünüyorsun yanlış mı bir türlü bilemezsin, çıkamazsın işin içinden, danışacağın tek bir Allah’ın kulu bile yoktur. Dönüp de sen ne dersin bu işe diyebileceğin hiç kimse yoktur yanında, sen de görüyor musun benim gördüğümü diye soramazsın hiç kimseye. Kaygılısındır, kararsızsındır. Bir ölçü yoktur elinde. Neler gördüm ben burada, neler yaşadım. Sarhoş filan da değildim. Uykuda mıydım bilmem. Ama yanımda birisi olsaydı, uyuyordun, düş görüyorsun derdi. Ve işte o zaman her şey çözümlenmiş olurdu...
"Schubert bu eseri 1826’da yazmıştı. Bir yaz günü, pazar sabahı Schubert dostlarıyla dolaşırken yakın arkadaşı Tieze’nin Zum Bierstack bahçesinde, bir masada oturduğunu görüp yanına gitmişti. Tieze’nin önünde, açık bir kitap vardı. Schubert kitabı alıp sayfalarını karıştırdı. Bir sayfada durdu, o sayfadaki şiiri gösterdi ve “Aklıma çok tatlı bir melodi geldi, keşke yanımda bir nota kâğıdı olsaydı” dedi. Arkadaşı Doppler, bir tren biletinin arkasına birkaç nota çizgisi çiziktirdi. Schubert o bahçede çalınan kemanların, oradan oraya koşan garsonların ve eğlenen insan kalabalığının arasında bu ölümsüz melodiyi yazdı. Eserin orijinali şan için bestelenmişti."
Serenad, Zülfü Livaneli
youtube.com/watchv=ZpA0l2WB86E
Keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın Keşke yalnızlığımla paylaştığımı seninle paylaşsaydım Keşke senin adın yalnızlık olsaydı Ve ben hep yalnız kalsaydım
okumak özgürlüktür ve sende okuduğun kadar özgürsün...
yurt dışına çıkamazsın uzak diyarları anlatan bir kitap okursun ta oralara kadar gidip gelirsin...
aşık olmak istersin ama olamazsın harika bir aşk romanı okursun adama aşık olursun keşke şimdi yanımda olsaydı dersin sıcaklığını hissedersin yanındadır...
çıkıp sokaklara naralar atmak yakmak yıkmak anarşistlik yapmak istersin bulursun bir devrim kitabı okursun ve işte o an sen o'sun....
anne olmak istersin ama değildir şefkat dolu bir kitap okursun yüreğinde sıcaklığını hissedersin bir gün olacağını bilirsin...
insan olmak istersin okudukça okursun ve okudukça gerçek bir insan olduğunu anlarsın....
Ö.Ö
sevgiyle sevgisiz, bilgeyle bilgisiz, kendiyle hesaplaşmaları bitmeyen hikmet benolun hikayesi...
...sokağa nasıl çıkılacağını bilmem mesela. bende hayat bilgisi zayıf albayım. bilge bunları bilir, bu bakımdan akıllıdır, birlikte olabilseydik insanlık çok yararlanacaktı bundan. yazık oldu. şimdi yanımda olsaydı böyle üşümezdim albayım; beni bir arabaya bindirirdi hemen. ben bunlara çabuk karar veremem albayım. kararsızlığımla yanımdakilerin canını sıkarım. hava da çok soğudu albayım, eve dönmek istiyorum. biliyor musunuz, bilge beni evde bekliyormuş gibi geliyor bana. yoksa eve dönmek istemiyorum. beni bekleyen yalnızlığı ve karanlığı istemiyorum. bilgeden akıllı olduğum halde neden bu duruma düştüm acaba? neden herkes benden kaçıyor albayım? yaşamasını bilmiyorum da ondan mı? bir dakika albayım karşıdan birileri geçiyor. kadını bilgeye benzettim; peki erkek kim? değilmiş....
BAHANE
Deniz kenarında uyumak için tulumum yok, tulumum olsa da bende o yürek yok. Aylardan belki Temmuz olsaydı, yanımda senin gibi sıkı bir dost ve iki taşın arasında közde pişen bir cezve kahve, birde şöyle sert bir sigara, ilaveten gökyüzünde ay, ama yusyuvarlak bir ay, dolunay; göğe asılı bir şekilde parlayan bir küre, işte o zaman cesaret eder de deniz kenarında uyurdum. Lakin dalgaların türküsü de yetmez bana, bir de ateş böceği ritim tutmalı, rüzgârda ıslık çalmalı, başımın üstünde birkaç martı çığlık atmalı ve Ay’ın suda yansıması, yakamoz da orada yanı başımda olmalı… Temmuz ayında Ağustos sıcağı, közde bir kahve, dudağımda bir de sigara ve yanımda senin gibi sıkı bir dost… Ehh arada bir de yıldız kayarsa sevgiliye göz kırpar gibi, yüzümüzde de bir gülümseme olursa tüm insanlara nispet yapar gibi, işte o zaman deniz kenarında uyumamak için bir bahane bulamam ki...
(ihtiyar - geçici insan masalları)
Keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın. Keşke yalnızlığımla paylaştığımı seninle paylaşsaydım. Keşke senin adın yalnızlık olsaydı. Ve ben hep yalnız kalsaydım...
Schubert bu eseri 1826'da yazmıştı. Bir yaz günü, pazar sabahı Schubert dostlarıyla dolaşırken yakın arkadaşı Tieze'nin Zam Bierstack bahçesinde,bir masada oturduğunu görüp yanına gitmişti.Tieze'nin önünde, açık bir kitap vardı.Schubert kitabı alıp sayfalarını karıştırdı.Bir sayfada durdu, o sayfadaki şiir gösterdi ve "Aklıma çok tatlı bir melodi geldi, keşke yanımda bir nota kağıdı olsaydı" dedi. Arkadaşı Doppler, bir tren biletini arkasına birkaç nota çizgisi çiziktirdi. Schubert o bahçede çalınan kemanların, oradan oraya koşan garsonların ve eğlenen insan kalabalığının arasında bu ölümsüz melodiyi yazdı. Eserin orjinali şan için bestelenmişti.
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
Bazen sanki karşısında biri varmış gibi konuşup, çok değişik bir ses tonuyla gülüyordu. Zaman zaman birden öfkeyle bir bağırıyordu ki, neye uğradığımızı şaşırıyorduk. Ben de de panik atak başlamıştı. Yerinden kıpırdarsa, ben aniden çok korkuyordum. Yanımda bir başkası yükses sesle konuşsa, öksürse çok korkuyordum. O sinirlenince elim ayağıma
"Yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir yerde yaşayacak olsaydım, dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı, fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı yanımda, o daracık yerde öylece bir ömür, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamak isterdim... Evet, şimdi ölmektense öyle yaşamak isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşayabilsem, yaşayabilsem! Nasıl olursa olsun, yaşasam!.."