Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
bir kalıba sığdırmak kolay değildir yalnızlığı, herkesin yalnızlık algısı farklıdır. yeri geldiğinde suçlayacak birini bulamamanın adına da yalnızlık der bazıları. artık kullanılmayan bir dilde kendini ifade etme ısrarı da bir yalnızlık şeklidir. korktukça üzerine gittiğimiz başka kavramlar da vardır mutlaka ama yalnızlığın o acı tadını kolay kolay hiçbir şeye değişemeyiz.
"Akıllı ve güzel kadınlar oldu hayatımda. Hâlâ da var. Kadının zekâsı, hoşgörüsü ve merhameti erkeklerin hayatta kalmasının garantisidir bence. Erkeklerin, kadını anladıklarını sandıkları nokta, aslında kadının kendisini göstermek istediği noktadır. Fiziki olarak erkek egemen dünyada, sınırları erkeğin çizdiği düşünülse de aslında erkeği çemberin içine alan da dışında tutan da kadındır. Hayatındaki erkeğin egosunu okşayarak onlara mutluluk aşılayan kentli kadınların, yaşamın ve ilişkinin zorlukları karşısında erkeklerden çok daha dirayetli olduklarına şahit oldum. Erkeğin sığ düşünen algısı, kadının derin dünyasını anlamaya yeterli değil anlayacağınız. İyice karmaşıklaşmaya başlayan ilişkilerde ve yaşamın bütününde kadın daha başarılıdır."
Reklam
Bu verimsiz ezgiyi söylemek niye ? Şarkı söylüyorum,rüzgârlara, dalgalara, Sağır rüzgârlara, sönük dalgalara, Ormanların duyusuz gölgeliklerine Yararsız şarkımı söylüyorum
Sayfa 166Kitabı okudu
O halde beni en köklü biçimde tartışma konusu eden kimdir? Sonlu olan benle veya ölümlü ya da ölüm için varlık olmanın bilincindeki benle ilişkim değil, ölerek uzaklaşan öteki önün- deki mevcudiyetimdir. Ölerek kesin olarak uzaklaşan ötekinin yanında mevcut durmam, ötekinin ölümünü beni ilgilendiren tek ölümmüş gibi üstlenmem; işte beni kendi dışıma bırakan ve imkansız olmasına rağmen beni bir cemaatin Açıklığına açabilecek tek ayrılık. Georges Bataille: "Bir canlı benzerinin öldüğünü görürse varlığını artık ancak kendi dışında sürdürebilir." "Ölen öteki"ne elini uzatan "ben"im onunla sürdürdüğüm sessiz söyleşiyi sadece ölmesine yardım etmek için sürdürmem, öleni kökten bir şekilde mülksüzleştirdiği oranda payiaşılmaz olan mülkü ve en kendine özgü imkanı gibi gözüken olayın yalnızlığını paylaşmak için sürdürürüm. "Evet, doğru (hangi hakikatİn doğ­rusu?), ölüyorsun. Ne var ki, ölürken, uzaklaşmakla kalmıyorsun, hala mevcutsun, çünkü bana bu ölmeyi her zahmeti aşan uzlaşma olarak sunuyorsun ve bu uzlaşmada ben, seninle birlikte sözü de kaybederek, sensiz seninle birlikte ölerek, beni senin yerine ölmeye bırakmanla, bu bağışı senin ve benim ötemde kabul ederek yürek parçalayan şeyin içinde yavaş yavaş titriyorum." Bunun cevabı şudur: "Ben ölürken seni yaşatan yanılsamada." Buna da şu cevap verilir: "Sen ölürken seni öldüren yanılsamada." (Öteye Adım) [Le pas au-defa]
AyrıntıKitabı okudu
Erkeğin sığ düşünen algısı, kadının derin dünyasını anlamaya yeterli değil anlayacağınız. İyice karmaşıklaşmaya başlayan ilişkilerde ve yaşamın bütününde kadın daha başarılıdır.
Reklam
Yr
Ve Deborah doktora Yr’yi (iç dünyasını) anlatmaya başladı. Bir zamanlar –şimdi düşününce garip geliyordu– Yr’nin tanrıları dostlarıydı –gizli ve soylu bir biçimde yalnızlığını paylaşıyorlardı. Ondan nefret ettikleri kampta; tuhaflığı yüzünden yıllar geçtikçe daha çok yalıtıldığı okulda; yalnızlığı derinleştikçe, Yr de gitgide büyümüştü. Yr
Modern dünya, ruhunu kaybeden şehirlerin eksikliğini teknolojik ve suni ögelerle ikame etmeye çalışır. Dahası modern zamanların şehir algısı, maddi parametreler üzerine bina edilir. Tabiat, bir fon mesabesindedir. İnsanların tabiatla olan ilişkisi asgari seviyeye iner. İnsanlar pasif bir alıcı pozisyonuna düşerler. Bu pasiflik öyle bir noktaya varır ki bireyler doğal ve geleneksel enstrümanlar yerine modern araçlarla ihtiyaçlarını sağlamaya, ilişkilerini devam ettirmeye çalışırlar. Kendi dünyalarıyla sınırlı, egosantrik bir hayat kurarlar. Önceleri cazip gibi görünen bu ilişki boyutu zamanla şehirleri yabancılaşmanın en çok hissedildiği alanlar haline dönüştürür. Yalnızlığın ayyuka çıktığı bu şehirlerde yaşanan travmalar, cinnetler kimi zaman felsefi ve sanatsal mülahazalar adı altında rağbet görmeye, pazar bulmaya başlar. Böylelikle şehirler adeta fitratın tahrip edildiği mekânlara dönüşür. Sezai Karakoç, şehirleri anlamadan medeniyetleri anlamanın mümkün olmadığını söyler: "Şehirler, insanları bir araya getiren ve belli formlarda fiziki malzemenin oluşturduğu cansız varlıklar değildir. Şehirler adeta canlı bir organizma gibi soluk alıp verirler. Şehirlerin de bir ruhu vardır. Sadece sessizce soluklanan canlı bir organizma değil. Aynı zamanda geçmişi yaşamış, tarihe tanıklık etmiş bir bilinçtir şehir. Hatıralarıyla, canlı hafizasıyla bir milletle beraber elemli günleri yaşamış, birlikte sevinmiş bir medenivet tanıklarıdır. Tarihin vicdanıdır şehirler."
Sayfa 240 - Çıra, 2018
Yalnızlığın ezgisi
"Önce kelime vardı, " diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil. Kelimeden önce de yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık. Kelimelerin bittiği yerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu Ve Yalnızlık, kelime ile birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
141 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.