Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm
Çocukluğumdaki duygu yoğunluğunun kat be kat fazlasını rüyalarımda
yaşıyorum. Rüyadayken eski heyecanım, merakım, o sis, o pus geri geliyor.
Hayatın, evrenin sırrına vakıf olmuşum gibi hissediyorum. Heyecansızlığımın,
bitkinlik ve yorgunluğumun rüyalarımda esamisi okunmuyor. Şu ana kadar hiç
yaşanmamış ya da hiç yapılmamış bir şeyi yapacakmışım gibi geliyor. İnsan
zekâsının sınırlarında bir gedik açmışım da o gedikten hızlı hızlı ilerliyormuş ve
şu ana kadarki tüm tarih, sistem, bilgi hazinesini aşıyormuşum gibi oluyor.
Örneğin mantıktaki üçüncü halin imkânsızlığı ilkesini çürütüyorum da üçüncü
hâl bile imkân dâhilinde oluyor. Heyecan, merak ve onun getirdiği mutluluk…
Devasa bir şey yapmanın ve insan olmayı aşmanın getirdiği şevk… Rüyanın
getirdiği duygu yoğunluğu bize böyleymiş gibi, üçüncü hâl bile imkân
dâhilindeymiş gibi gösteriyor…