Yavuz zırhılsı ile Trabzon'a gittiği sırada kamarasına çekilip Naciye'si için hasret satırları yazmaya başlamıştır:
''...Herkes yuklarıda salonda oturuyor.Saat henüz dokuzbuçuk, ben Naciyeciğimle doya doya hasbıhal için kamarama çekildim..Ah! Güzel melek evden nasıl çıktığımı bilemiyorum.Selamlıkta bekliyen pederim vesaire yaşlı gözlerimi görünce şaşırdılar. Ben güya seni teselli için ağlamayacaktım. Fakat heyhat, görüyorum ki ben cidden değişmişim. Sizden ayrılış ruhumun bedenimden ayrılmasından daha dehşetli oldu. Halbuki ben güya metin olacaktım. Güzelim, şimdi bile ne söylediğimi ne yazdığımı bilmiyorum. Yalnız her yerim,vücudumun her noktası sizi duyuyor, sizinle yaşıyor. Evet, Yavuz'a binip de artık ayrılık velev az bir zaman için olsa da kat'iyet kesbedince hemen şaşaladım.Kamarama girdim, çıktım, tekrar girdim. Nihayet,amiralin beklmesine bakmayarak bir köşeye yığılıp kaldım. Ah! Ne fena hal. Artık kendime hakim değilim. Aradan bilmem ne kadar geçmişti,gemi hareket etmiş, beni de yemeğe çağırıyorlardı, çıktım, sofraya oturdum artık bir makina gibi sadece hissiz hareket ediyordum. Arasıra söylenen sözleri anlamaya çalışıyor, fakat dalgın gözlerime fikrim de uygun olduğundan anlamaz oluyordum.Ah! Naciyeciğim, o hıçkırıklarını hala işitiyorum. O yanaklarını ıslatarak dökülen gözyaşlarını hala dudaklarım içiyor. Niçin seni ağlattım, neden hep yanında kalmadım, neden ağlıyordun, ağlıyordum?...''(6 Aralık 1914'te yazdığı mektuptan)