Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ağlamıyorum... Eriyorum. Yavaş yavaş eriyorum... Biraz şansım varsa buhar bile olurum...
Sayfa 318Kitabı okudu
Yavaş yavaş ölürsün yavaş yavaş tükenirsin
Reklam
" Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar."
Yavaş yavaş kanım soğuyor, ruhumun bedenimden ayrılmak için kendini çekiştirdiğini hissediyorum. Ölüyorum. Büyük bir haz ve zevkle. Anılar film şeriti gibi önümden geçiyor... İnandınız değil mi ? Yaşayamadıklarım önümden geçiyor. Gelecekteki eşim ve doğacak çocuklarım. Kendi geleceğim gibi hepsinin geleceklerini de ellerinden aldım. Kendim bu dünyadan göçerken, onları da doğmadan öldürdüm... Bekle beni ebedi ateş. Ben senin öksüz oğlunum ve artık kavuşma vakti...
Kim dayanabilir zamanın kırbacına ? Zorbanın kahrına, gurunun çiğnenmesine, Sevginin kepaze edilmesine, Kanunların bu kadar yavaş Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine. Kötülere kul olmasına iyi insanın ?
Ne bulunmuyordu ki artık benim ardımda! Bu çöl parçası, tükenmişlik, inançsızlık, bu gençliğin ortasındaki buz kesme, bu yanlış yerde araya giren yaşlılık, bu acının zulmü, işte, acının s o n u ç I a r ı n ı -sonuçlar tesellilerdir- yadsıyan gururun zulmü tarafından da aşılmış; insam aşağılanmalara karşı bir kendini savunma olarak bu yalnızlığa kaçış, bu temelden acı, mayhoş ağrı verici bilgiyle kısıtlanma, tedbirsiz ve şırnarık tinsel diyetten yavaş yavaş ortaya çıkmış bir t i k s i n t i n i n düzenlediği - adına Romantizm denen -, Ah kim bütün bunları benim duyduğum gibi yeniden duyabilir!
Sayfa 13
Reklam
Üreme vaktinde iki yalnızlığı defetmek için , birbirine yapıştıran baskının , herkeste bulunan çılgınca hareketlerin sonunda üzüntüyle karışık bir hal , ölümün derinliklerine yavaş yavaş yöneliş vardır .
Artık acımıyordu. Fakat içinde bir şeyler yanıyordu, yavaş yavaş çürüyordu, bir şeyler ölmeye başlamıştı. Yaşadığı her şey, sevdiği her şey bu ağır ağır tükenen alevde sönüp gidiyordu, umursamazlığın gevşek çamurunda ezilip kömürleşmeden önce, kapkara oluncaya kadar içinde yanacaktı. Bir şeyler oluyordu, bir şeyleri belli belirsiz hissediyordu, orada öylece uzanırken ve heyecanla yaşamını düşünürken bir şeyler oluyordu. Bir şeyler sona ermişti. Neydi o? Kendini dinledi, içini dinledi.  Böylece yavaş yavaş yüreği ölmeğe başladı.
İnsanın yavaş yavaş kafasına dank ediyordu. Uluyor, zıplıyor, dönüyor ve suratlarını korkunç şekillere sokuyorlardı; ama insanı asıl ürperten şey onların -tıpkı senin gibi- insan oldukları, bu vahşi ve tutkulu hengameyle uzaktan akraba olduğun düşüncesiydi. Çirkin...
Sayfa 62 - İş bankası yayınları
"İnsanın hayatı, görünmez düşmanlarla çevrili, yorgunluk ve acıyla işkence edilen, az kişinin ulaşmayı umut edebileceği ve kimsenin uzun süre kalamayacağı bir hedefe doğru karanlıkta uzun bir yürüyüştür. Yoldaşlarımız birer birer, kudretli Ölüm'ün sessiz emirleriyle gözlerimizden kaybolur. İnsanın hayatı kısa ve güçsüzdür; ona ve tüm soyuna, yavaş ve kesin bir kader, merhametsiz ve karanlık bir şekilde düşer. İyi ve kötüye karşı kör, yıkıma aldırışsız, kudretli madde amansız yoluna devam eder; bugün en sevdiklerini kaybetmeye mahkum edilen, yarın kendisi karanlığın kapısından geçecek olan insan için, darbe düşmeden önce, gündelik hayatını yücelten yüce düşünceleri beslemek kalır; Kader'in kölesinin korkakça korkularını küçümseyerek, kendi elleriyle inşa ettiği mabede tapmak; tesadüflerin imparatorluğundan yılmayarak, dış yaşamını yöneten başına buyruk zorbalıktan özgür bir zihin korumak; bilgisini ve mahkumiyetini bir an için tolere eden karşı konulmaz güçlere meydan okuyan, yorgun ama boyun eğmeyen bir Atlas gibi, Doğa'nın kayıtsızlığına rağmen, kendi ideallerinin biçimlendirdiği dünyayı tek başına ayakta tutmak."
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.