Yalnız Adam, orta yaşlı bir adamın, kendisine kalan miras nedeniyle işinden ayrılıp, yeni bir ev alması ve yeni bir hayat düzeni inşa etmesiyle başlıyor. Bu yeni başlangıçla beraber, karakterimizin zihninde gezerken, hayat, ölüm, geçmiş ve anılarla ilgili sorgulamaları ve onun varoluşsal sancılarını okuyoruz. Bu noktada Aylak Adam’a çok benzer bir eser olduğu izlenimine kapıldım ama benzerlikler olmakla beraber Yalnız Adam’ın çok daha başka dertleri de olduğunu gördüm. Kitap incecik olmasına rağmen ilerledikçe tomurcuklarını açmaya devam etti ve muazzam konulara evrildi. Son sayfaya dek katman katman açıldı adeta ve bu öyle derinlikli oldu ki kitaptan bir sürü mevzuyla ilgili çıkarımlarda bulunmak da mümkün, bunları birbirine bağlanıp aynı noktaya varan detaylar olarak görmek de. İnsanın iç dünyası, insan psikolojisiyle ilgili muhteşem bir kitaba dönüşmenin yanında, bunların insanın toplum ve evrenle ilişkisine yansımasını işlemesi de şahaneydi. Çok ama çok sevdim.