Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Para ile bir ürün olan kitabı ikiz görmek, tepeden tırnağa düzen kurma ideolojisi olarak da işleyen postmodernizmin en çok özlediği sonuçlardandır. Bu özdeşliği hiç değilse bir kez görebilmek için bir kurgu yaratır elbette, ama iskambilden kurduğu bu hayal de kolayca yıkılır. Yazarın emek ürünü olan bir yapıtın (yazı, şiir, roman, öykü, eleştiri) karşılığını ölçecek para birimi yeni zamanların keşfi: postmodern zamanlarda, yazarların ya da yaratıcı yapıtların ederi hemen hesaplanabiliyor. Bir romanı iş zamanı ile değerlendirince, onun kaç paraya satılıp yazarına ne kazandıracağını basit aritmetik hesabıyla bulabilirsiniz.
Yazarın gözüyle Cumhuriyetin ilk yarım yüzyılının panoraması
(sf 11-14 arasındaki bölümden derlenmiştir) Kurtuluş Savaşı sırasında daha çok taktik nedenlerle benimsenmiş olan "halkçılık" değişen koşullar altında eski anlamını yitirmeye mahkumdu. Artık ne egemenliğin halkta olması söz konusuydu , ne alınan ekonomik kararlarda halkın gözetildiği söylenebilirdi, ne de gerçekten halkın yararına
Sayfa 11 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Fransa'dan başka papalığın savunucusu yoktur ... Roma Katolikliği tutkuyla yaşamak istiyor, yaşama gücü olağanüstü, hâlâ büyük gücü var, dünya papa egemenliği gibi, tarihsel bir ideolojisi var, bir anda silinip gidemez.
Sayfa 939 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
(...) Bir hafta sonra hiç beklenmeyen ama daha önceki olayları bastıran ve devrimin gidişatını belirleyen bir şey oldu. İttilat gazetesinde 7 Ocak günü sürgünde yaşayan Ayetullah Humeyni'yi karalayan bir yazı çıktı. Bu güne kadar bu yazının kimin kaleminden çıktığı belli olmadı. Uzun süre o zamanki Enformasyon Bakanı Daryuş Hümayün'den
İdrakımız islamcılık ideolojisi'nden Müslümanlığa rücû ettiğinde, davamız asli yatağına kavuşacaktır.
1944-1947 TÜRKÇÜLÜK DAVALARI: BAŞLICA KARABASAN OLAYLARI* Necmettin Sefercioğlu Karabasanlar döneminin olayları; Türkçü Hüseyin Nihal Atsız ile komünist Sabahattin Ali (Alı) arasındaki bir "hakâret davası”nın Ankara'da görüldüğü 3 Mayıs 1944 günü yapılan gençlik yürüyüşü ile başladı. O gün, duruşma salonu uygun büyüklükte olmadığı
Reklam
Siyasî konuları çok boyutlu hâle getirmek ve sanatın temel özelliklerini korumak, yazarın siyasî düşüncelerinden çok sanatsal yeteneklerine bağlıdır. Eğer ele alınan siyasî konu tek boyutluysa konuyu değil yazarı sorgulamak gerekir. Kabahat, düşüncelerde değil özümlemeyen sindiremeyen ve şu yahut bu nedenle tutarlı ideolojisi olmayan sanatçıdadır.
TR
Bir "acayiplikler diyarı" olarak bizim memleket, insanın yeterince zamanını alıyor zaten. Diğer yandan Türkiye'deki toplumsal gerginlikler o kadar taze ve o kadar canlı ki bu konularda yapılan tartışmalar, bu gerginlikler çevresinde yaşanan olaylar insanların bütün enerjisini alabiliyor. Yazdığım yazılara bakınca Türkiye'de en çok beş meselenin konuşulduğunu görüyor insan. Bu beş temel mesele aynı zamanda toplumsal düzeyde birer hassasiyet ya da gerilim sebebi. Bütün toplumsal hayat bu beş meselenin etrafında belirleniyor, bütün taraflar bu beş meselede takındıkları tutuma göre oluşuyor. Bunlar; Kürt sorunu, siyasal İslam, ekonomik durum, parti siyaseti, ordu ve orduya bağlı olarak Türkiye'nin bir ülke olarak kuruluş ideolojisi. Açıkça ve kısaca söyleyeyim, köşe yazarı olduktan sonra anladım ki bir yazarın kim olduğu, ne olduğu, kimler tarafından sahiplenileceği bu konularda aldığı tavra göre belirleniyor. Hatta kimi sözcükleri belli bir biçimde kullanmanız bile yer aldığınız safın bir "şifresi" olarak yorumlanabiliyor. Ülkenin en çok dikkat kesilip hakkında en çok cümle sarf ettiği konuların aynı zamanda en sert tabular olması da ilginç elbette. Yani Türkiye en çok konuştuğu konularda aslında hiç konuşamıyor. Eğer her ülkenin bir ruhu olduğunu varsayıyorsak Türkiye'nin "ruhsal karmaşası" da buradan kaynaklanıyor zaten. Hakkında konuşulan beş konunun hakkında aslında konuşulamamasından!
“insan bütün dönemlerde maddiyatçılığı hep tanrılaştırmış, özgürlüğü var gücüyle cebini doldurma ve servet edinme aracı olarak görme eğiliminde olmuştur. Ancak bu istekler hiçbir zaman çağımızda olduğu kadar açıktan ve ibret verici biçimde yüce ilkeler katma yükselmemiştir: “Herkes kendi için, yalnızca kendi için; insanlar arasında her çeşitten ilişki salt kendi için!” (geçen yüzyılın sonunda eski dünya düzeninin yerini alan ve bütün Avrupa dünyasında çağımızın en belli başlı düşüncesi olarak yerleşen burjuvazinin temel ideolojisi), işte zamanımız insanının, hatta kötü olmayanların, emekçilerin, cana kıymayanların, çalmayanların benimsediği ahlaki düstur budur...”
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
“Herkes kendi için, yalnızca kendi için, insanlar arasında her çeşitten ilişki salt kendi için”: Geçen yüzyılın sonunda eski dünya düzeninin yerin alan, bütün Avrupa dünyasında çağımızın en belli başlı düşüncesi olarak yerleşen burjuvazinin temel ideolojisi.
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.