‘Kürk Mantolu Madonna; Maria Puder’, ‘Üst Kattaki Terörist’in Alt Kattaki Komşusu; Nurettin ‘, ‘Yüzüncü Ad’ın Dul Kadını; Marta’, ‘Baltası Kadar Masum Katil; Raskolnikov’, ‘İsimle Ateş Arasında; Nihade’, ‘ 5 yaşında kocaman bir çocuk; Alper Kamu’, ‘Afili Filinta; Nuh Tufan’, ve dahası...
Ben kimseyi Ömer kadar sevmedim.
Öyle roman
Zülfü Livaneli'nin okuduğum üçüncü kitabı.
Okuduğum kitaplarının ortak noktası bir haksızlık, yanlışlık, olmaması gereken, insanlık dışı ama olan olaylar üzerine kurulmuş olması. Bundan mıdır bilmem üç kitabı da beni çok etkiledi.
Bu kitabında biraz mülteciler, biraz ruh hastalığı, biraz intikam, biraz affetme yani biraz biraz koca bir hayat
‘’Halkın taksimi işi ve mahkeme kararları ‘’Kökö debter’’ (Mavi defter)’e yazılıp bağlansın. Şigi Kutuku’nun benimle istişare sonunda ak kağıt üzerine mavi yazı ile yazarak defter halinde tespit ettiği esaslar, nesilden nesile intikal etsin ve onu kimse değiştirmesin, değiştirmeye kalkışanlar cezalandırılsın. Bütün ulusun içerisinde hırsızları cezalandır, yalanı ortadan kaldır, ölüm cezasına müstahak olanları öldürt, mal cezasına layık görülenlerden mal cezası al.’’
"Bu benim vasiyetimdir. Canım annecim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki : 'O açlıktan öldü...' Ve sen abiciğim! Üzülme, ama, ikimiz birlikte, ' Biz açız!' dediğimizi hatırla. Ey Ölüm meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık cennette yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de cennette yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim."
Suriyeli mülteci bir kız cocuğun vasiyeti.
Kitap, kültür, edebiyat paylaşmak varken neden bu diyenler olacaktır.
Bu yazı, benim nezdimde toplumcu gerçekçilik akımının en önemli eseri olarak kalacaktır.
Doğruyu söylemek gerekirse kitabın son 3 sayfasına kadar kitapla çok büyük kavgalar içerisindeydim. Öncelikle sebebini anlayamadığım bir şekilde kitap bana basit geldi ancak bunu kitaba dair yüksek beklentilerimden kaynaklı mı yoksa varoluşçu bir yazar olduğunu düşündüğüm Yalom un yazı stilinde de bu özelliğinin yansımalarının olmasından mı ya da anlatılanlara ben faklı bir gözden mi baktım bilemiyorum? Kitap için gayet anlaşılır ve insanı zorlamayan bir içeriği olduğunda herkes hem fikir olabilir bence. Bir diğer boğan nokta ölüm korkusunu 10 hikayede bence hiçbir değişiklik olmadan aktarmıştır. Ölüm korkusu yaşayan bir okur için rahatlatıcı bir kitap olabilir.Ancak zorlanmak isteyen okur için -ben dahil olmak üzre- yeterince tatmin edici olmayacaktır. Bunların hepsi benim değerlendirmelerimdir çok etkilenilmemelidir. He kavga son 3 sayfada Marcus Aurelius'un sözleriyle son bulur. Bunca sayfa belkide bu düşüncelere gebedir.( Irvin Yalom un kendi içini rahatlatmak kendi ölüm korkusunu hafifletmek için yazdığı bir kitaptır diye iddia etmekteyim. Çok mu cürretkar bir iddia?)
Nazan Bekiroğlu'nun gazetede haftalık çıkan yazılarından oluşan bir kitaptır. (Yazıları tek tek kontrol etmedim ama bir iki yazı dışında belki hepsi öyledir, gazetenin internet sayfasında görülebilir, zaman gazetesi). Kitabın içinde beğenmediğim bir tane yazı yoktur. Lakin seyahatlerini anlattığı yazılar daha çok ilgimi çekti. Yazıların bir çoğunda zaman kavramını işlemekte, insanın insaniyetini, insanlığından kopmuşlar için cehennemin varlığına sevinmekten, hayvanların korunmasına, edebiyat, doğa, tarih, aşk, ölüm, doğum, fotoğraflar, vs. vs. Her daim yaptığı gözlemler ve İç dünyası... Sıkılmadan okuyacağınız, yılların birikimi ve bakış açısı...
Şubat 2015’te Metis’in okurlarla buluşturduğu “Sessizin Payı”, Nurdan Gürbilek’in kendisine has dikkatiyle mağdurun pozisyonunu irdelediği son kitabı. Suç ve Ceza adlı ilk bölümde, Dostoyevski’nin başyapıtından, Klaus Barbie ve Kenan Evren’e uzanan yelpazede sessizin yol açtığı, sonrasında katlandığı bir refleks olarak “suç” kavramını ele alan
Dostoyevski'nin idamdan kurtuluşunun yansımaları... Ümit Yıldırım
"Nerede okumuştum, hani bir idam mahkûmu ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: 'Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek bir
Bir 6:45 yapımı daha.
Bir sayfa resim ve bir sayfa yazı şeklinde onbeş dakikalık farklı bir bakış açısı. Bu eserlerin en kötü yanı da aslında doyurucu olmaması. Gregor, rakıyı kovadan içerken onu seyretme isteği geliyor insana. Hangi gergedan kovadan içer ki rakıyı?
"Ölüm kucağımdaydı. Saçını okşuyordum.
Syd Barrett zaten ölmüştü.
Gregor kıpırdamıyordu."
GregorDevrim Altıkulaç · Altıkırkbeş Basın Yayın · 201131 okunma