Wittgenstein İtalyan savaş tutsakları kampında bulunduğu sırada, bu savaş dönemi defterlerinden Tractatus logico-philosophicus adlı yapıtını oluşturdu. Yapıt, mantık üzerine ilk düşüncelerinden başlayarak etik ve mistik esinlemelerine kadar bütün düşünce akışını yansıtır. Kesinlikle büyük bir bölümü, Russell'cı atomculuğu Frege'ci önselcilikle uzlaştırma çabası olarak okunabilir. Bu nedenle, sonunda yayımlandığında Russell, yapıtı hiçbir ciddi filozofun gözardı edemeyeceği bir mantık kuramına katkı olarak övdü.13 Ama kitap, Frege ve Russell'ın tanımladıkları konularla sınırlı değildir, aynı zamanda ahlaksal ve metafizik kaygılar da kitabın itici gücünü oluşturur. Bu nedenle Wittgenstein, öfkelenerek Russell'ı kitabını anlamamış olmakla suçladı. "Mantıksal önermelerin yalnızca bir sonucu olan görüşümü tam anlamıyla kavramadığınızdan endişe ediyorum." diye yazdı Ağustos 1919'da eski hocasına: "Temel nokta önermeler yoluyla söylenebilenin, -yani dil yoluyla söylenebilenin- düşünülebilenlerin [bu da aynı yola çıkar) ve önermeler yoluyla söylenemeyen, ancak gösterilebilir olanın [gezeigt] kuramıdır; ki bu da felsefenin başlıca sorunudur."14 Aynı mektupta Wittgenstein, Frege'nin de kitabını anlamadığından şikâyet eder. Sözlerini hüzünle bitiriyordu: "Bir tek ruhun bile insanı anlamaması ne zor.” Aynı dönemde Avusturyalı yayımcı Ludwig von Ficker'e kitabın esas amacının etik olduğunu, etik biçimin doğasını içeriden sınırlamak istediğini yazdı. "Bugün birçok kişinin zırvaladığı bu şeyleri kitabımda sessiz kalarak tanımladım."15