Yahya b. Eyyûb anlatıyor: Duyduğuma göre, Hz. Ömer zamanında sürekli mescide devam eden dindar bir genç vardı. Hz Ömer, onun bu hâlini çok severdi. Gencin yaşlı bir de babası vardı. Genç, yatsı namazını kılar kılmaz, babasının yanına dönerdi. Eve dönüş yolu üzerinde de bir kadın vardı. Kadın, gence tutulmuş ve gönlünü ona kaptırmıştı. Sürekli
Onun güzelliği , bir kadın güzelliği değildi . Hatta bu dünyaya ait bile değil gibiydi . Neydi bilmiyorum ama yüzüne bakınca insanın içinden ağlamak geliyordu .
Koridorda yanan ışığın altında,Olympus Dağı’ndan biraz önce inmiş bir tanrıça gibi ışıldıyordu. Yuvarlak floresan lambanın altında duruyor, başının üzerinde hale bulunan bir Hristiyan azizesi gibi görünüyordu. Bana öyle geldi ki, o koridor ışığına da gerek yoktu. Her yer zifiri karanlık olsa da bu “varlık” kutsal ışığıyla yine ışıldatacaktı ortalığı.
Bir kadının gerçek hikâyesi ne zaman başlar biliyor musunuz? İçindeki kadınlık ve annelik gücünü fark edince... Kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini öğreninceye kadar acı çekince. "Şu kocaman dünyada yapayalnızsın be kızım!" yalnızlığını en derinlerinde hissedince. Ve hayatın "Kendi başının çaresine yine kendin bak çünkü kimseden fayda yok sana." mesajı iliklerine kadar işleyince başlar. Bir kadın işte o zaman gözlerini açar, kanatlarını çırpar ve gerçekten yaşamaya başlar. Yaşamak diyorum ama sanmayın ki bu, mutluluğun doruklarında, hayallerinin ötesinde ve huzurun gölgesinde bir yaşamaktır; sadece farkındalığı yüksektir. Geçici olan her şeye uzaktır ve daha seçicidir.
“Eğer senin şu gözlerin bir vinç olsaydı” dedi Miss Pross, “bende dört tekerlekli İngiliz karyolası olurdum” ve yine de beni kıpırdatamazdın. Öyle kolay değil yabancı kadın.
Eğer Carton'ın da kendini ifade etme fırsatı olsaydı, şu tür kehanetlerde bulunurdu:
"Barsad'ın, Cly'ın, Defarge'ın, İntikamcı Teğmen'in, jüri üyesinin, yargıçların; yani kökü kazınan eski zalimlerin yerini alan bu yeni zalimlerin, tedavülden kalkmadan önce, intikam dağıtan bu aletle can vereceklerini görebiliyorum.
Kafkasyalılar, tıpkı bir sevgiliye yazar gibi hançerleri için aşk şiirleri yazar, adeta sevgiliyle buluşmaya gider gibi savaşa giderlerdi. Dünyanın en güzel insanları olduğu söylenen bu esmer halk için savaşmak hayatın ta kendisiydi. Hançerleriyle yaşar ve yine hançerleriyle ölürlerdi. Cenk etmek onlar için nefes almak gibiydi. Amentüleri