Öncelikle, bu kitabı akıllılara ve kendini akıllı sananlara,
Delilere ve kendini deli sananlara,
Dostoyevski sevenlere,
Ruh boşluğunda olanlara, ailesinden dahi kaçmak isteyen ama uzaklaştığı anda onların ismini sayılamaktan, başkalarına onu anmaktan başka bişey yapmayanlara,
Gecenin bilmem kaçı kendini bir sahile atmak isteyen, yanında olmak
Han Duvarları şiirinde ismi geçen Maraşlı Gazi Şeyhoğlu Satılmış, Sarıkamış’tan sağ dönen bir askerdir aslında.
Yemen cephesinden Sarıkamış cephesine sevk edilen askerlerden olduğu için, üzerinde kışlık elbisesi bile yoktur. Savaş bittikten sonra köyüne dönmek için yola çıkar, ancak vereme yakalanmıştır. Ulukışla taraflarında kaldığı bir handa köyüne ulaşamadan hayatını kaybeder. Vefat etmeden önce de hanın duvarlarına bu dörtlükleri yazar (şiirin adı da bu nedenle ‘Han Duvarları’).
1922 Yılının soğuk bir Mart ayında Kayseri Lisesi’ne atanan genç edebiyat öğretmeni
Faruk Nafiz Çamlıbel, bir yaylı arabayla Kayseri’ye giderken aynı handa misafir kalır. Orada Asker Şeyhoğlu Satılmış’ın hayattayken o duvara yazdığı o meşhur dörtlükleri görür.
Ve ünlü şiiri ‘Han Duvarları’ kitabına aktarır.
Okuyunuz…📖🇹🇷
Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun ” gönderen ”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: ” Sana, beni asla tanımamış olan sana. ” Kadın büyük tutkusunu hep bir ” bilinmeyen ” olarak, tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde ” taraflar ” değil, sadece tek bir ” taraf ” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi ?
Zweig, okurunu bir kez daha insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda ” mutlak aşk ” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal.