Kadın hakları hakkında yazdığı yazılar nedeniyle belirli bir kesmin düşmanlığını kazanan Halide Edip döneminin yükselen aydınları arasında yer bulmuş, bir türlü adını edebiyat dünyasına duyuramayan Fatma Aliye'nin elinden "kadın savunuculuğu temsilciliğini" teslim almıştır.
Kurtuluş döneminde etkin rol oynaması ile daha çok tarihî kişiliğini öne çıkaran yazar, bu eserini diğer eserlerinden farklı olarak polisiye türde yazmış, aynı zamanda psikolojik tahlillerde bulunmuştur. Bu sebeple eser yazarın içindeki yenilikçi tarafını da ortaya çıkarmıştır.
Kitap bir cinayet romanı olarak kabul görse de klasikleşen bir polisiye kurgusu görmüyoruz. Son sayfaya kadar "katil kim" merakı uyandırmayan kitap, aksine daha ilk sayfada sizi katille tanıştırıyor. Ancak yazarın dokunmak istediği yer katilin kim olduğu değil neden buna mecbur kaldığı. Her ne kadar ürpertici bir sıfat olsa da yazar bu eserde, ne yazık ki günümüzde hâlâ birçok kadının mecbur kaldığı bir sondan bahsediyor. Bazen katil; savunmasız ve mazlum insanların adaletini yitirmiş bu dünyada kendi adaletini yaratmanın adı olabiliyor.
Ayrıca döneminin kentsel sorunlarından ve doğu - batı uyumsuzluğundan bahseden eser, kahramanı üzerinden psikanalitik tahlillere de yer vermiş. Okuru son sayfasına kadar vicdanıyla başbaşa bırakan eseri okurken zorlandığım tek nokta yazarın kullandığı ağır dil oldu. Zaten Sinekli Bakkal romanını da yarım bırakmamın sebebi de aynıydı. Ama 55-60 sayfalık şekliyle Yolpalas Cinayeti, dili güç de olsa okunur, zor da olsa anlaşılır. Keyifli okumalar dilerim