youtube.com/watch?v=QDnXEll...
Gençlikte yaşın önemi olmuyor
Durup da düşünmüyor bile insan
Bir gün yaşlı bir adamın teki gelip de
Şunları bana söyleyinceye kadar
Şunları bana söyleyinceye kadar
Ben genç olmanın ne olduğunu bilirim
Ama sen yaşlı olmanın ne olduğunu bilmezsin
Bir gün, sen de aynı şeyleri
Zaman akıp giderken hayatın anlamını belirleyen şey ona neyi ne kadar nakşettiğimizdir. Her acı, her sevinç, her haz ya da her keder hayata nakış gibi işlenmiyor; eğreti duruyor bazısı, veya üstümüzden geçip giden kuş misali değmiyor, dokunmuyor bize. Dokunanlarsa yakıyor, yıkıyor, yapıyor, bozuyor, kılcal damarlarımızdan kalbe sızıyor, sonra tüm vücudumuza yayılıyor. Karman çorman bir nakışa dönüşüyor tenimizin altında, üstünde. Tenimizin altındakidir bir yüzümüz, üstündekiyse aynaya yansıyan kibrimiz.
"Ne geçmişine takıl ne de olmayan geleceğine. Her an elinden alınan anlara odaklan ve onların nereye akıp gittiğini öğren. İşte o zaman, ölüm elinden hiç bir şeyi alamaz. Çünkü o anlar, gitmesi gerektiği yere senden önce gitmiştir."
"Zamandan korkuyorum Efendim. Zaman akıp giderken bizden gençliğimizi çalıyor ,karşılığında bize ne veriyor?" El Mustafa'nın cevabı şöyleydi :"eline bir avuç dolusu toprak al. İçinde bir tohum ya da solucan görüyor musun .Şayet elin yeteri kadar büyük ve dayanıklı olsaydı tohum Bir ormana solucan da bir sürü meleğe dönüşebilirdi. Tohumları ormanlara, solucanları da meleklere dönüştüren tüm bu yılların bu ana ait olduğunu unutma.senin değişen fikirlerin,yılların mevsimleri degil mi? Yüreğindeki diriliş ilkbahardir.Yaz ise kendi üretkenliğinin farkina varmaktır.İçindeki hâlâ büyümemiş o çocuğa nini söyleyen eski sen, sonbahar değil de ne ki? Soruyorum sana :kış ,diğer tüm
mesvsimlerin hayalleriyle dolu,uzun bir uykudan başka nedir?"
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan koşar gibi yürüyüşün karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatin karanlık boşluklarında akıp giderken zaman adımla nasıl berabersem öylece beraberiz seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz ve sonra her zaman her ölümlüye aynı şartlar altında kısmet olmayan gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın
Neden birlik olmak, biz olmak için her zaman bir "öteki"ye, bir dış tehdide ihtiyaç duyuyoruz? Bu tehdit oluştuğunda kolayca "biz" olabilirken; neden günlük yaşam akıp giderken her günümüzü birbirimiz için cehenneme çeviriyoruz?