Ancak şunu belirteyim: Gece yarısı, kerevetin üstünde, tutuklu olarak oturduğum dakikalarda düşüncelerimle baş başa kaldığım sırada yaşadığım o sevinçli anları, belki de ömrümde hiçbir zaman yaşamamışımdır. Bu, okuyucuya belki de tuhaf görünür, bir çeşit züppelik, gösteriş yapmak isteği gibi gelirse de her şey dediğim gibidir. Bu belki her insanın başına gelen, ancak hayatta yalnız bir defa yaşanılan dakikalardan biriydi. Böyle dakikalarda insan kendi kaderi hakkında kararını verir, görüşünü belirler. Bütün ömrünce yalnız bir defa, “İşte gerçek burada, onu bulmak için de işte oraya gitmeli” der. Evet, o anlar ruhumu aydınlatan bir ışıktı.
Beştepe
Başkentteki düşmanları mı soruyorsunuz? Yiyicilik, züppelik, yetersizlik, kırtasiyecilik.
Bernard ShawKitabı okudu
Reklam
Dağın Öte Yüzü
Garson yediklerinin parasını ödeme- meden gidenler var dedi. Yediklerin parasını ödemeyenler yoksullar değil,aksine aydın züppelik olsun diye garson garibana yapıyorlardı.Paraları yoksa delikanlıca söylesinler.Can feda öylesine.Kızların hepsi de bol kahkahalı.Nedense sinirlerim geriliyor hep.
Sayfa 62 - UyKitabı okudu
"Okulların düşünen insanlar yerine yapan insanlar yetiştirmeye başlaması ile birlikte, okumayan, dolayısıyla cahil kalan insanlar kitaplardan korkmaya başladılar. İnsan bilmediği şeyden korkar. Böylece 'entelektüel' kelimesi bir küfüre dönüştü. Kitap sahibi olmak züppelik sayıldı."
Sayfa 299 - itfaiyeciKitabı okudu
İlk önce şunu biliniz ki, bir insan kendi kendini övdü diye onu hemen züppelik ve küstahlıkla suçlayan bilgeler umurumda değildir. Böyle bir insana delidir desinler, âlâ! Fakat hiç olmazsa, kendini övmekle bu sıfata tamamen uygun hareket ettiğini itiraf etsinler!
Rodos'ta Ege'den iltica etmiş bir hayli Türk ailesi vardı. Mülteciler Rodoslulardan dostluk, adanın eşsiz tabiat ve ikliminden duyulan huzur içinde ıstıraplarını tahfife imkân buluyordu. Ben vakit buldukça deniz ve kara avı ile avunuyordum. Tüfek omuzumda bazen ağabeyimle birlikte avlanırdık. Rodos'un kırk beş kadar köyünü Karabinyeri kumandanından fazla bildiğim söylenirdi. Bu dolaşmaların birinde Salahos dağ köyünde bir gece hatıramı nakletmeden yapamayacağım. Misafir kaldığımız köylü Rum, gece bizi köykahvesine götürdü. Bir köy odası idi bu kahvehane. Rumcayı anladığım için kahvedeki hemen hepsi genç müşterilerin konuşmalarını takip edebiliyordum. Gençlerin çoğu Amerika'dan sılaya gelmişlerdi. Konuştukları ziraat işlerine, usullerine, hayvan yetiştirmesine, hastalıklarına, korunmalarına aitti. Sonradan öğrendiğime göre, kalsınlar, dönsünler; getirdikleri paralar ile köyde toprak alacaklar, ailelerinin topraklarını genişleteceklermiş. Köyden evleneceklermiş. Ertesi sabah erkenden ava çıkarken bu gibi gençleri başlarında Meksika şapkalarla, Coni Boy kılığında, köy meydanındaki yalakta beygirlerini, katırlarını sulatırken gördüm. Gençlerin hiç birinde züppelik yoktu. Gülüşerek ahenkle işlerini görüyorlardı. Onları takdir, gıpta ile seyrettim. Zihnimde yurdumun o andaki durumu canlandı. Bu çocukların kardeşleri, Anadolu'muzda harp, ateş saçıyorlardı. Çalışkan, zeki Rumluğun sulh ve sükûn içinde, beni kıskandıran cemiyet üstünlüğü ile ırklarını terfih mümkün ve lâzımken Yunanlılığın içine atıldığı faciaya neden sürüklendiklerini düşünüyordum.
Sayfa 71 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Reklam
705 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.