Yalnız o zaman bir şey dikkatimi çekti. Necdet Uğur siyasi polisi müdürüydü, kendisine de söyledim. Bu 6-7 Eylül olaylarını yapanların büyük kısmı Bulgaristan'dan, balkanlardan komünist rejim geldikten sonra ihraç edilen Türk'lerdi. İntikam hırsı… evet müthiş bir şey…hani hep unutulmak isteniyor o. Adamlar orada da bütün malını kaybetmiş. Onların kışkırtılması daha kolay olmuş, anlaşıldığına göre. Ha nasıl işledi mekanizma bilmiyorum,ama benim gördüğümde o oldu. Gelenler o intikam hırsıyla geldi. Bunu Necdet uğur'a söylediğim zaman sesini çıkarmadı.
Sayfa 208 - Tarihçi Orhan Koloğlu'nun ifadesiKitabı okudu
Demirel, parti içi muhalefeti yönetmekte ve parti içinde tutmakta açık bir başarısızlık içine düşmüştür. Muhalifleri ikna etmek ve yönetmek yerine, onları tasfiye etmeyi, partiden atmayı tercih etmiştir. Demirel, parti içi muhaliflerden Osman Turan ve Saadettin Bilgiç gibi isimlerden sonra, geriye kalan son muhalif olan Aydın Yalçın'ı da, 12
Avustralya Tatarların daha geç dönemlerde, bilhassa Doğu Türkistan (Şingcang Uygur Özer Bölgesi, ÇHC)'dan, göç ettikleri bir ada olmuştur. Dünya'nın yüzölçümü ile kıyaslandığında 6. büyük ülkesidir. Okyanusya kıtasındaki bu ülke 7.741.220 km2 olmasına rağmen ülkenin genelde doğu ve güney doğusu yaşamaya müsait olduğundan nüfusu ancak 23
Ne yalan söyleyeyim, beğenemedim. Bundan yüzyıllar sonrasında, Mira o zamanın en tehlikeli virüsüne çare bulmak içn 2010’lu yıllarda yaşayan Esranayla irtibata geçer. Sırlar, o dönemin şartları, Gezi, 6-7 Eylül olayları öyle bir sıkışıklıkta anlatılmış ki sanki “şundan da bahsedeyim dur şunu da ekleyeyim”…Sevemedim.
Suzan yaz aylarını ailesi ile Büyükada'da geçiren genç bir kızdır. Komşuları olan Rum ailenin kızları Lena kardeşi gibidir. Oğulları Yorgo ise çocukluk aşkıdır. Güzel günler hızla geçmiş 1955 yılına gelinmiştir. O sene Kıbrıs'taki Rumlar Türkler üzerindeki baskıyı gittikçe artırır. Bu olayların Türkiye'de kötücül yansımaları olur. İstanbul valisinin asistanı olan Suzan tam da bu olayların göbeğindedir. Kıbrıslı Türkleri desteklemek için kurulan bir oluşumun nelere yol açabileceğine birebir tanık olur. Ülkemizi kötü gösteren ve azınlıklara (özellikle Rumlara) yönelik yapılan 6-7 Eylül saldırılarının hayatını nasıl etkileyeceğinden habersizdir. Sevdiği adam Yorgo ve ailesi bu olayların tam ortasında kalmıştır.
Osman Balcıgil'in kesinlikle araştırmacı bir kalemi var. Gazeteci geçmişinin izleri okuduğum daha önceki kitabı "Yeşil Mürekkep" te olduğu gibi bu kitapta da hissediliyor. 50'li yılların politik atmosferi okuyucuya anında geçmiş. Ayrıca romanın arka planında kalan bir aşk hikayesi de var. Suzan ve Yorgo'nun okuyucuya, yani bana pek geçmeyen aşkı yani. Ön planda ise Kıbrıs olayları ve 6-7 Eylül saldırıları var. Ülkemizin kötü bir dönemini anlatan ve belki de 60 darbesine yol açan bu olaylar gerçekten çok üzücü.
*Aslında o bendi, ben de oydum. Bir bütündük. Bir elmanın iki yarısı değil, kendisiydik.
*Bilirsiniz, ağlamanın kaçınılmaz olduğu durumlar vardır.
En Hüzünlü EylülOsman Balcıgil · Destek Yayınları · 20202,192 okunma
" Hem tarihi hem politik hem de aşk konularını içine alan ve Cumhuriyet döneminde kötü bir iz olarak kalan 6-7 Eylül olayları ile ilgili Yazar bize dramatik hadiseler zincirini anlatıyor. Daha önce Nefesi Tutku olan kadın Afife Jale ve El Gözlü Pars Celile kitaplarını okudum. Osman balcıgil bu romanında da beni gerçekten anlatımıyla üslubu ve tarihi bilgileri ile tekrar mest etti. Gerçekten tavsiye edebileceğim harika bir roman. Şimdi Yeşil Mürekkep adlı kitabını okuyacağım."
En Hüzünlü EylülOsman Balcıgil · Destek Yayınları · 20202,192 okunma
"Altı kurşunun var. Beşi karaya ilk çıkana, sonuncusu bana" diyebilmişti. O iki karanlık günde başka yerlerde başka Komiser Osman'lar olabilseydi, bugün eminim bambaşka bir İstanbul'da yaşıyor olurduk.
Ömür Diyorlar Buna" farklı tarihlerde kaleme alınmış ve günlük gazetelerden kültür-edebiyat dergilerine farklı
ortamlarda yayınlanmış metinlerden oluşuyor.
Yazilara gelirsek,
-Biliyor musun ki iyi yaşanmış hayat bir hazinedir...
Bir gazetede Anadolu Ajansı mahreçli kısa bir haber
görmüştüm: "Akçakoca'daki huzurevinde yaşayan, yedi dil
6 -7 Eylül olayları ve komünistler
1950'li yıllar, bir yandan komünistlerin ve komünizmin "mutlak kötü" mertebesine yerleştirildiği, öte yandan ise siyasi muarızlara saldırmak ve onları karalamak için "komünist" ithamını kullanmanın, komünist yaftasını yapıştırmanın yeterli hale geldiği yıllardı. Dahası, herhangi bir
İŞTE MAMAK CEHENNEMİ
Röportaj Emin Pazarcı
Tercüman Gazetesi
18 Ekim 1987
Ağır ve büyük demir kapı, 1981 yılının 25 Şubat'ında büyük bir gürültüyle üzerine kapanmıştı. Gelecek günlerin ne getireceğinin belirsizliği ve çoğu zaman da sokaktaki insan için "inanılması dahi güç" olaylar zinciri içinde 6 yılı aşkın bir süre burada
İlber Ortaylı'nın okuduğum ilk kitabıydı. Tarafsız tarihçilere hasret kaldığımızı kitabı okurken daha iyi anladım. Kişi ve ülkeleri "iyi" ve "kötü" gibi keskin sıfatlarla betimleme yerine olduğu gibi anlatması, yeri gelince eleştirmesi yeri gelince takdir etmesi gerçekten çok önemli. Kitapta anayasalaşma hareketleri, seçimler, darbeler ve yakın tarihi etkileyen 6-7 Eylül olayları gibi önemli konulara yer verilmiş. Kitapta olay akışı değil bahsettiğim konularla ilgili makalelere yer veriliyor. Başarılı bir kitap.