Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendime Not:
Sabah, günün en uğurlu vaktidir. Şanslı olmak istiyorsan, daha doğrusu şansını yönetmek, arttırmak istiyorsan, erken kalkacaksın. Sabah erken kalktığın günler sayısınca bahtın açılır.
Katlanamadığımız, bizi rahatsız eden her şeyle dalga geçmeye, alay etmeye, onları eleştirmeye devam edeceğiz. Çünkü yaşıyoruz ve hâlâ hayattayız. Hayat var oldukça mizah bitmez...
Reklam
Halkımız korkaktır. Korkuyla yoğrulmuştur halkımız...
Bütün duygularımız neredeyse bir akıllı telefonun içine girebilecek kadar ufaldı.
"ilk kadın zahit Rabia (öl. 801) sevgiden, bir bakıma Hristiyanların tanıdık bulacağı bir sevgiden söz ediyordu: 'İki yoldan seviyorum Seni: bencilce, Ve sonra, Sana yakışır biçimde. Bu bencil sevgidir ki her düşünceyle Seni düşünmekten kendimi alamıyorum. Senin yarattığın en saf sevgi ile Benim hayran bakışlarımdan peçeyi kaldırdın. Ne onda ne bunda benim övülecek bir yanım yok: Övülecek olan Sensin, biliyorum.' (Arberry, Sujtsm, s. 43) Bu onun ünlü duası "Ey Tanrım! Cehennem korkusuyla sana tapınıyorum ve Sana Cennet umuduyla tapınırsam, beni Cennetinden çıkar; ama eğer Sana Senin için tapınırsam Ezeli Güzelliğini benden gizleme!" ile yakın anlamdadır."
Sayfa 332 - Pegasus Yayınları 2017Kitabı okudu
Çerçeveler değişir: bir zamanlar saçma diye reddedilen şey şimdi kabul edilebilir; yerleşik kesinlikler yerinden çıkarılır ve terk edilir. Ancak bir çerçeve olmaksızın hiçbir şeye anlam veremeyiz ve belli bir çerçevede, bu çerçeveyi kullanarak Dünya'yı betimleyen önermeler ve çerçevenin kendisini betimleyen önermeler arasında bir ayrım -bu ayrım sonsuza dek aynı yerde sabitlenmiş olmasa da- olmalıdır. ~ S. 800-801 ~
Sayfa 801 - Kabalcı Yayınevi – 1. Basım ~ Aralık 2005, İSTANBULKitabı okudu
Reklam
Japon bilim insanlarının öncülüğündeki uluslararası bir grup bilim insanı inceledikleri iki meteoritte şeker buldu. Murchison ve NWA 801 isimli iki meteorit üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda riboz dahil olmak üzere kimyasal tepkimeler için gerekli olan birçok şekerin bulunduğunu kanıtladı.
4.cilt
801. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle dedi: Elbisemin etekleri topuklarımdan aşağı sarkmış vaziyette Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzuruna uğramıştım. Resûl-i Ekrem: “Abdullah, elbisenin eteklerini yukarıya kaldır!” buyurdular. Ben de hemen kaldırdım. Sonra: “Biraz daha kaldır!” buyurdu, ben biraz daha kaldırdım. Ondan sonra elbisemin Resûl-i Ekrem’in tasvip ettiği şekilde olmasına daima dikkat etmişimdir. Topluluktan biri: – Nereye kadar kaldırmıştın? diye sordu. İbni Ömer: – Baldırlarımın yarısına kadar kaldırmıştım, diye cevap verdi.  Müslim, Libâs 47 İlk hadiste erkeklerin elbise eteklerinin, diz kapağı ile topuk arasında kalan, eski dilde incik denilen, ama daha çok baldır diye bilinen kısmın yarısında olmasının en güzel giyinme diye nitelendirilmesi iki sebebe dayalı olabilir: Birincisi, yolları ve sokakları kirli olan mahallerde dolaşan insanın elbisesine birtakım pisliklerin bulaşması bu sayede önlenmiş ve dinimizin çok önem verdiği hususlardan biri olan tahâret, giyilen elbisenin dış temizliği büyük ölçüde gerçekleşmiş olur. Resûl-i Ekrem zamanının birkaç bin nüfuslu ve geçim kaynağı daha çok ziraatçilik olan Medine şehrini veya benzer şehirleri ve daha küçük çaptaki yerleşim birimlerini ve köyleri dikkate alacak olursak, bu emir ve tavsiyelerin ne kadar önemli olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Ahmed-i Gazzâli
Ahmed-i Gazzali tasavvufunun en önemli özelliği aşk­tır. Daha önceleri büyük sufilerden Rabiatu'l-Adeviyye (ö. 185/801), Haris el-Muhasibi (ö. 243/857), Ebubekir Şibli (ö. 334/949), bunlardan da öte Ahmed-i Gazzali'den iki yüzyıl önce yaşayan ve bütün sufi aşıkların sultanı olan Cüneyd-i Bağdadi ve daha niceleri aşktan söz etmiş olsalar da aşk yoğunluklu tasavvuf alabildiğine derinlikli olarak daha çok Ahmed-i Gazzali'nin düşünceleri ve eserlerinde görülür. Bütün bu sufiler aşktan, muhabbetten, Tanrıya karşı tutkunluktan söz etmişlerse de Ahmed-i Gazzali'nin aşk mektebi bambaşka ve özgün bir dünya olarak diğerlerine benzemeyen özellikler gösterir. Onun aşk sözcüğüne yüklediği anlam ne insanın Tanrı'ya ne de Tanrı'nın insana olan aşkıdır. O "mutlak aşk"ı konu alır, aşkın aşamaların­ dan genel olarak söz eder. Söz konusu "aşık" ister insan olsun ister Tanrı ister şeytan. Söz konusu "maşuk" ister Tanrı olsun ister insan. Bu özellikler ve derin anlam yüklemeleri, Ahmed-i Gazzali'den önceki mutasavvıflarda, çağdaşı sufi şeyhlerde, bundan da öte kardeşi Muhammed-i Gazzali'de bile görülmez.
Sayfa 11 - PDFKitabı okudu
Cehennem Şiirleri'nde sözü edilen Rabia, 713-801 yılları ara­sında yaşamış bir Sufidir. Rabia'nın tanrı sevgisi cezaya, ödüle dayanmayan bir sevgidir. Bundan ötürü bir elinde su testisiyle, öbür elinde meşaleyle dolaşırmış. Cehennem Şiirleri'nde şöyle konuşur Rabia, "Bu suyla / ce­hennemi söndüreceğim /bu ateşle de/ ödül diye bellediğiniz/ cenneti yakacağım". Daha sonra Rabia, anaların üstüne bir ışıltı bırakarak gelece­ ğe süzülür. Rabia, kişilikli, güçlü bir kadındır. Gelecek onda cennetsiz­ dir, cehennemsizdir. Aydınlıktır gelecek. Bu aydınlık, insana güvenin aydınlığıdır.
Sayfa 27 - 1. Basım, Haziran 2005
Reklam
Fudayl İbn İyaz(185/801):“Güneş batınca,Rabb’imle baş başa kalacağımdan ötürü sevinirim, doğunca da, insanlar yanıma geleceğinden ötürü üzülürüm.
Molla el-Kari’, Şerhu Ayni’l-İlm ve Zeyni’l-Hilm, I, 120.
Rabia: (713-801 ) Sufidir. Tanrı sevgisini cezaya, ödüle dayandır­maz. Bu nedenle bir elinde su testisi, öbüründe meşaleyle dolaşır­mış. Suyla cehennem ateşini söndüreceğini, meşaleyle de cenne­ti yakacağını söylermiş.
Sayfa 80 - İnsancıl Yayınları
Tanıdık Geldi
Rabia, 713-801 yılları arasında yaşamış bir Sufidir. Rabia'nın tanrı sevgisi cezaya, ödüle dayanmayan bir sevgidir. Bundan ötürü bir elinde su testisiyle, öbür elinde meşaleyle dolaşırmış. Şöyle konuşur Rabia, "Bu suyla / cehennemi söndüreceğim /bu ateşle de/ ödül diye bellediğiniz/ cenneti yakacağım."
Akıl ve Nakil Çatışması
Ehl-i Sünnet âlimleri ise, sahih nakille, selim aklın teâruzunun mümkün olmadığını ifade etmişlerdir.800 Ancak -herşeye rağmen bir teâruz gözükürse- bazı âlimler, akıl tercih edilir demişlerdir. Diğer bir kısım âlimler de nakil tercih edilir kanaatindedirler. Bazıları da her ikisinden birinin diğerine tercihinin mümkün olmadığını ileri sürerek; akılla naklin teâruzu durumunda, naklin akılla tevil edileceğini söylemişlerdir.801 Zahirî tearuz eden deliller hakkında Ehl-i sünnetin metodu, bir konudaki delilleri toplama ve sahih deliller arasını muteber tevfik/tevil vecihleriyle uyuşturmadır.802 Zira, “Burhanî ispatla desteklenen aklın gerekli gördüğü şeyle sahih dinin vacip kıldığı şey arasında asla bir uzlaşmazlık ve aykırılık olamaz”803 denilmiştir. Sarih akıl-sahih din, hakiki hikmet-hakiki din, din nuru-hikmet nuru arasında bir çelişki yoktur. Çünkü nur ile nur arasında zıtlık bulunması mümkün değildir.804
Nisa/123
(Ey müşrikler! Allâh’ın vaat ettiği bu mükâfatlara ulaşmak,) ne sizin (putlarınızın şefaatiyle kurtulacağınıza dâir) kuruntularınızla, ne de Ehl-i Kitab (olan Yahudi ve Hristiyanlar) ın (“Biz Allâh’ın oğulları ve dostlarıyız, ateş bize ancak birkaç gün değer!” şeklindeki) asılsız umutlarıyla değildir. Kim (imansızlık gibi) bir kötülük yaparsa
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.