İdam cezaları meşalelerin aydınlattığı karanlık odalarda, yağmurlu ve soğuk kış gecelerinde verilmez miydi? Ağustos ayının böyle güzel bir gününde, saat sabahın sekiziyken, hele de böyle babacan jüri üyeleriyle bu imkansızdı!
Foucault, iktidarı yalnızca yasaklama ya da sınırlandırma işlevine bağlı olarak düşünmez. Foucault’ya göre iktidar, davranışları yönlendirmeyi, davranışların muhtemel sonuçlarını bir düzene koymayı, yani başkalarının mümkün eylemler alanını yapılandırmayı amaçladığı için, iktidarın ilk, asıl ve sürekli işlevi üretimdir.
“Peki kaç para ödemem gerekecek?”
“Bizde fiyat sabittir, günde bin ruble.”
Anlamamıştı Pahom.
“Günde mi? Bu nasıl fiyat? Kaç dönüm ki?”
“Böyle hesaplardan anlamayız...” dedi Başkan,
“Bizde topraklar gün hesabıyla satılır. Bir günde yürüyerek sınırlarını
çizdiğin kadar arazi senindir; bunun gündeliği bin rubledir.”
Pahom şaşakalmıştı:
“İnsan bir günde koca bir araziyi dolanabilir...” dedi.
Başkan kahkahalar atıyordu:
“Sen de yap; bütün arazi senin olsun!” dedi.
“Ey tanrı, neşeler! Tiranın güzel hayatını sonsuza dek
devam ettir!”
Bana kalırsa, bırak tanrıları insanları bile bu şekilde
selamlamak uygun değildir. Bir tanrının da böyle
selamlanması uygun olmayacaktır. Çünkü tanrılar acı veya
neşeden uzaktırlar. Böylesi bir istek tanrının özüne aykırıdır.
İnsanların da bu şekilde selamlanması uygun değildir. Çünkü
gerek neşe gerekse de acı insan ruhunda tembellik,
unutkanlık, taşkınlık ve şiddet uyandırır.
Hırsızlara en ağır cezaları verecek yerde, toplumun bütün üyelerine yaşama olanaklarını sağlasanız ve kimse kellesi pahasına çalmak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?
Yaşam rezillik
aslında, midemi bulandırır hep; yaşamla başa çıkacağımı,
insanlara dayanabileceğimi ummazdım bugüne değin, utanç
duyardım bundan ötürü, ama sen, bir şey öğrettin bana şimdi,
dayanılmayacak gibi olan yaşam değilmiş meğer.