Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Birmuallime
Birmuallime
@Birmuallime035
Şairin, "Gürültülü dünyadan, kitapların asude inzivasına iltica ettim."dediği yerdeyim.
Özel Eğitim Öğretmenliği
DEÜ Lisans
Hem her yerde hem de hiçbir yerde
2000
208 okur puanı
Temmuz 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Tarih kokan hikayelerin arasında arkanıza yaslanın.
Zeus Altarı ve Pergamon Tapınağı 'nın gölgesinde mitlere yeniden hayat verirken suçların çağlar ve kültürler boyu değişmeyen doğasının hikayesi.
Berlin Emniyet Müdürlüğü' nün başarılı komiseri Yıldız ve yardımcısı Tobias, Berlin sokaklarından Bergama' ya uzanan bir macerada, hayatı ve insanları yok etmeye muktedir sırların peşinde bir dizi cinayeti çözmeye çalıştıkları kasıtlı cinayet vakasının Türkiye 'de sonlandırmasıyla biten bir soruşturma sürecinden bahsediyor. Bu cinayet soruşturmasında katilin; Yunan Tanrıları Zeus, Zeus' un babası Kronos ve Zeus'un dedesi Uranos' un tahta çıkma hikayelerinden esinlenerek kendisini Zeus, babasını Kronos ve dedesini de Uranos yerine koyup alacağı intikam serüvenine eşlik ediyoruz. Planladığının biraz ötesinde başka cinayetlerde de kendini bulan katil, her bir kurbanını Yunan mitolojisindeki hikayelerle ölümsüzleştirmek adına cinayeti süslüyor. Yıldız ve yardımcısı Tobias, bu cinayet zincirini çözerken hem Yunan tarihine hem de Bergama'daki Pergamon Tapınağı' ndaki tarihe ışık tutacak bilgilerle olaylar arasındaki bağlantıyı kurmaktadır. Tabii katil hiç aklımıza gelmeyen biri ve çok şaşıracağınıza eminim. Arkanıza yaslanın, bu tarih kokan eserde kendinizi hikayelerin akışına bırakın. Keyifli okumalar...
Siz de otomatikleştirilenlerden misiniz?
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi... Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikayenin anti- kahramanı Alex...
Alex ve üç arkadaşıyla çocuk yaşta başvurdukları şiddet, dövüş, hırsızlık olayları etrafında dönen bir yaşam... Bir gecede hayatı kararan Alex' in hapishaneye düşüp 19 yıllık bir müebbete çaptırılmasının hikayesini anlatıyor. Alex' in iki yıl içinde hapishanede yaşadıklarını, erken tahliye olmasını sağlayan topluma kazandırılma yöntemiyle özgürlüğüne kavuşmasına şahit olurken bu özgürlük adı altında ne tür işkencelere maruz kaldığına da tanıklık ediyoruz. İntihar teşebbüsünden sonra eski kendini bulan Alex' in büyüdüğünü ve özünün iyiliğe doğru evrildiğini yakından gördüğümüz kendi içimizdeki suç kavramının nasıl değişip geliştiğine kitabın her bir kısmında farkına vardığımızda Alex ile beraber olduğumuzu da hissedebilirsiniz. Bu eserin daha çok okunup özümsenmesi dileğiyle keyifli okumalar...
Bir tutam hayal gücü, bir kalem ve kâğıt işimizi görür
Hayal etmenin, kendine inanmanın, azmin ve cesaretin önemini vurgulayan eser, kendini keşfetmek ve özgürce hayal etmek isteyen herkesi büyüleyici dünyasına ortak olmaya davet ediyor.
Moni, resim derslerini çok severdi. İlginç şekiller çizmeye ve renklerle oynamaya bayılırdı. Fakat bir gün tuhaf bir şey oldu. Moni resim çizemedi. Hem de zürafa resmini... Öğretmeni, Moni'yi hayal ettiği zürafayı çizebileceği konusunda cesaretlendirmeye çalışsa da o ikna olmuyordu. Ancak öğretmeninin pes etmeye niyeti yoktu. Tabii Moni' nin de... Peki Moni, zürafa resmini çizebildi mi?
Hep beraber Moni' nin zürafalarla dolu dünyasına misafir olmaya ne dersiniz?
Okur Takip Önerileri
İnsanlığımızı Yitirmiş Miydik?
Japonya'nın en çok okunan romanlarından olan İnsanlığımı Yitirirken' de topluma dahil olmayı beceremeyen, her şeyi eline yüzüne bulaştıran, çevresindeki herkesi hayal kırıklığına uğratmaya mahkûm bir ötekinin acıklı hikayesini anlatıyor.
Romanda, kendini çocukluğundan beri bir başarısızlık abidesi olarak gören, aristokrat bir ailenin oğlu Oba Yozo hem evde hem de okulda büründüğü "soytarı" rolüyle var olmaya çalışır. Bir itiraf niteliğindeki üç bölümden oluşan hatıratında alkolizmle, geyşalarla, sonuçsuz kalam intiharlarla dolu, "utanç" yüklü yaşamının günahını çıkarır.
Herkesi derinden sarsacak bir hikayenin sonunda kendi hayatınızı da sorgulayacağınız bu romanda yerinizi almaya hazır mısınız?
Tanıdık geldi mi?
Uzun zamandır ihtiyacım olan bu kitabı bitirip sonradan altını çizdiklerime tekrar tekrar bakıp hayatıma entegre edebileceğim bir eserle beraberiz.
Oturup çalışmaya başlamadan önce kapsamlı bir temizliğe veya bilgisayardaki klasörleri düzenlemeye girişmek, bundan sıkılınca internete dalıp saatlerce oradan oraya gezinmek, bir ara haberlere bakınmak, acıkınca yemek pişirmek için tarif aramak, bir şey danışmak için bir arkadaşı arayıp uzun uzun başka konulardan konuşmak ve ardından ilerleyen saatlerde buluşmak üzere sözleşmek, fakat bütün bunlardan aslında hiç mi hiç keyif almayıp nedensizce ertelenen o iş yüzünden duyulan kaygıyla ve suçlulukla cebelleşmeye devam etmek... Tanıdık geldi mi?
Kitabın arka açıklama kısmı bile kendimizi bir silkeleyip kendimize, bile isteye ertelediğimiz işimize ve sorumluluklarımıza dört elle sarılıp özdüzenleme becerimizi yetkin olarak kullanmamız gerektiğinden bahsediyor.
Eğer sizde de savsaklama davranışı mevcutsa bu kitabı mutlaka okuyarak bir şans verin.
Düşerken mi?
Tarık Tufan ' ın çok katmanlı kurgusu ve ustalıklı anlatımıyla gün yüzüne çıkan Düşerken, uyumsuzluğun, arayışın, kapanmamış yaraların ve bir dizi keskin hesaplamaşmanın romanı...
Düşerken, başka dünyalardan bir kadınla bir erkeğin zamansız karşılaşmasını giderek karmaşıklaşan yol hikâyesini anlatıyor.
"Nereye?"diye düşünmeden gitmek isteyenlerin varabilecekleri tek yer geçmişleridir.
İshak ile Jülide' nin ansızın bulundukları yerden, kişilerden, geçmişlerinden ve kendilerine azap veren durumlardan kaçmak için bir sabah yola çıkmalarıyla başlayan bir hikâyenin başıydı sadece. İshak' ın kendi hikâyesini bulma yolunda bilmeden attığı bir adımdı bu kaçış. Kaçışın sonunda gerçek hikayesini bularak bölük pörçük olan parçaları birleştirip dipsizliğe çöken umutlarının, soru işaretlerinin, kırgınlıklarının ve ait olduğu aile tablosundaki yerini bulmasıyla sonuçlanan bir hikâye. Üzeri örtülmüş umutsuz ayrılık sonlu bir aşk hikayesinin meyvesi olan kendisi, annesi ve babası etrafında gelişen üçgen ilişkinin mağdurlarıydılar üçü de. Bu hikâyeyi tek başına çözemeyeceği içindir belki Jülide' nin akıl almaz kaçış kararıyla başka bir yolda kendilerini bulmuşlardı. İki kişinin kabuk bağlayan yaralarıyla birbiriyle ve asıl yaralarıyla yüzleşmelerinin hikâyesinde kendimizden bir parçalar bulacağımız bu eseri okumanız dileğiyle...
"Jülide, biliyor musun, tam düşerken karşıma sen çıktın."
"Düşerken mi?"
"Evet."
"Karşına çıkınca ne oldu peki?"
"Bir sürü şey oldu işte. Benim için büyük şans."
Korku'dan Kaçamayışımız
Stefan Zweıg' ın basit ve ve bir o kadar etkileyici bir olay kurgusuyla bizi kendine çeken bir maceraya doğru yolculuğun içinde kendimizi ve ahlaki yargılarımızı bulduğumuz bir eserle beraberiz.
Yaptığımız küçük ama günah çıkartan hataların bizi korkuyla yüzleştiren taraflarını olduğunu gösteren kitapta aslında orda yargılandığımız kişinin içimizden biri hatta belki de bizizdir. Bu yargıların daha adilce olması gerekmez mi başkası için ve kendimiz için? Bu soruyla kendimizle iç hesaplaşma yaparken azıcık spoiler vermekten zarar gelmez gibi:) Şimdiden iyi okumalar diler, Stefan Zweıg'ın diğer hikâyelerinde buluşmak dileğiyle...
Bu eserde kentin en ünlü avukatlarından biriyle sekiz yıldır evli olan Irene Wagner, mükemmel anne ve eş tablosunda kendini kapana kısılmış hisseder ve hayatına bir renk katabilmek için genç bir piyanistle görüşmeye başlar. Bu yasak ilişkiyi öğrenen meçhul bir kadın Irene'ye şantaj yapmaktadır. Sahip olduklarını üstelik bir hiç uğruna kaybetmenin sevinci içinde kıvranırken, cezasını çekebileceği bir suçu çekmeye çoktan hazırdır. Ancak hesaba katmadığı durum ve olayların gelişmesi sonucunda bu korkuyla yüzleşmesini sağlayan eşi Fritz' in sayesinde kurtulur.
Yaşamak, acısıyla tatlısıyla...
Yaşamak da hayatı olduğu gibi kucaklar. Doğumları ve ölümleri, mutsuzlukları ve umutlarıyla...
Birçok okurun elinde gördüğüm bir kitaptı. Açıkçası böyle etkileneceğimi düşünmemiştim. Uzun bir zamandan sonra bir kitaba karşı duygusal bir bağ kurup yer yer ağladığım zamanlar yaşadım. Basit bir dili olan kitap, sürükleyici ve merak unsurlarını içeren
Âşıklara Yer Yok, gerçeklikle hayalin iç içe geçtiği olağanüstü bir aşk ve tutku hikayesi. Aşkın büyülü ve karanlık doğasına dair duygu dolu, eşsiz bir roman. Her sayfasında kendimizi bulabileceğimiz bir edebi şölen içinde sürüklenmemek elde değil. Konu itibariyle Orhan' ın Firdevs' e tutku doluyla bir bağlılık içinde hayatındaki
"Yeni toplumlar kendileriyle birlikte yeni şarkılar üretirler."
Beyaz Zambak , İncil'de cennetin simgesidir. Bu kitap da bataklıkla dolu Finlandiya'nın nasıl cennet bahçesine dönüştüğünü anlatıyor.
Finlandiya'nın bağımsızlık ve kendi milli kültürünü oluşturarak diğer uygarlıklardan daha iyi yerlere gelme çabası ve mücadelesine değiniyor.
Bugün dahi dünyanın en iyi eğitim sistemi olarak değerlendirilen Finlandiya Modelinin kurucusu konumunda yer alan ve o dönemki faaliyetlerden dolayı "Halk Öğretmeni" unvanı alan Snellman'ın, Finlandiya milletinin maddi ve manevi hayatlarının düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve yükselmesi için verdiği mücadele ve uğraşa değinmektedir.
Silahla değil de toplumu eğitmekle zaferlere ulaşmamızın mümkün olduğunu belirtmekle tüm halkın bir eğitimci rolü üstlenmesinin zorunluluğundan ve halkın her bir ferdinin sadece "mideyi doyurmak" için değil zihinlerimizi ve ruhumuzu da doyurmamız gerektiğini hatırlatan bir eser.
Yer yer sorgulatan, düşündüren ve bizi heyecanlandıran sürükleyici bir akışın içinde kendimizi bu harmanlanmış duygularla yalnız bırakan sürükleyici bir eserle baş başa kalmaktayız.
Yediden yetmişe her bireyin mutlaka okumasını şiddetle tavsiye ederim. Kitapla kalın...
Varlık ve yokluk ile hayat ve hakikat kavramlarının insan kafasında ve ruhunda nasıl yer edindiğine parmak basan ve bu düşüncelerin dayanaklarıyla beraber bize açıklamaya çalışan gerek ayetler gerekse Türk ve yabancı edebiyatında öne çıkan isimlerin bahsedilen konu ile ilgili görüşlerine yer verilmiştir.
Zengin bir içeriğe sahip olan bu eserde insanın ne kadar aciz olduğu, dünyada misafir olduğu asıl yurdunun ahiret olduğu ve iki dünya arasında da dengeyi sağlaması gerektiği, ebedi olan âlem için heybelerimizi en güzel şekilde doldurmamız gerektiğini, dünyanın halifesi olarak geldiğimiz bu dünyada taşıdığımız nefsani arzularımıza aldanma konusunda dikkatli olmamız vb. aslında bildiğimiz şeyleri çok daha güzel bir şekilde izah etmiş olup biraz sorgulamamızı, dünyada gördüğümüz her şeyin bir nimet olduğunu unutmayıp tefekkür etmemizi, geçiştirdiğimiz diğer dünyayla ilgili akledip kendimize çeki düzen vermemiz gerektiği mesajı verilmek istenmiştir. Bu değerli kitabın herkesin kitaplığında yer edinmesi dileğiyle keyifli okumalar...
Kitap Yorumu
"İyi insan olmak, kötülük bilmeyen demek değildir. Kötülüğü bilen, anlayan, hisseden ama iyiliği seçen demektir."
Ölmeden önce ölmek ' fikrini benimseyen, intiharlar kuşanan ve otuz senedir cezaevinde olan bir kadının hayatını ele alan, hüzün ve umudun iç içe geçtiği bir hikaye için yerlerimizi alabiliriz.
Kitap Yorumu
"İnsan ölüyorsa acıdan ölür bir gün kendine bir daha uğrayamadığından , koyduğu yerde durmayışındandır hayatın hatanın dönüşsüz olduğundandır."
Hikayelerin arasında kâh âşık kâh maşuk olduğumuz, her karakterde kendimizden bir parça bulduğumuz, bazen kitaptaki karakterlere bürünüp onların acılarını ve sevinçlerini gönülden hissettiğimiz naçizane Tarık Tufan kitaplarından biri.
Yazarın ilk okuduğum kitabı ama devamı gelecek gibi görünüyor. Tarık Tufan'ın diğer kitaplarında yarattığı karakterlere bürünmek ve onlarla aynı duyguları hissetmek için diğer kitaplarını okumayı dört gözle bekliyorum.
Bu güzel eseri herkesin okuması dileğiyle.
Kitap Yorumu
"Seninle harama batmamış bir beldeye hicret edelim."
Konu ve kurgu itibariyle tam bir Mustafa Kutlu eseri olsa da üslup olarak çok farklı. Daha karmaşık cümleler, daha çok betimleme ve daha sık devrik cümlelere yer verilmiştir.
Konusundan bahsedecek olursak;
Hayatı moda dergileri ve makyaj malzemeleri olan Süheyla ile fakir bir aileden gelen tek amacı zengin olmak olan Engin'in hikayesinden bahsediyor. Engin, para uğruna Süheyla' yı terk eder. Bu süreçte Süheyla maneviyatla ilgilenir ve kendi deyimiyle "Müslüman olur." Bir gün ortak arkadaşlarının düğününde karşılaşırlar. Artık birbirine iki yabancı insan gibidirler. Süheyla 'nın, Engin'e" Seninle harama batmamış bir beldeye hicret edelim." demesiyle Engin'in serüveni başlar.
Kitapta Süheyla' nın iç hesaplaşmaları sonucu doğru yolu bularak maneviyat açısından mutmain olmasını, Engin' in para uğruna ihtiraslarını ve tatminsizliğini, yaşadıkları ikilemler ve arayışlarına değinmektedir.
İşte bu kitap da bize hayatı niçin yaşadığımızı, dünyaya geliş amacımızı ve önceliklerimizi sorgulatacak nitelikte kaleme alınmıştır.
Mutlaka kitaplığımızda Mustafa Kutlu ' nun eserlerine de yer verilmesi taraftarıyım en azından şans verilebilir hatta vermelisiniz de.
"Doğduğun coğrafya kaderindir." cümlesini fazlasıyla anımsayacağımız , körü körüne yaşanmış din algısının gerçeğe yansımasını göreceğimiz , Ortadoğu'nun kendine has aşklarını iliklerimize kadar yaşayacağımız ve bir maceranın peşinden giderken kendimizden birer parça bulduğumuz güzel bir eserle baş başa bırakıyor bizi Zülfü Livaneli .
İnsanlığa , dine ve Ortadoğu'ya olan bakışımızı gözden geçirmemizi sağlaması dileğiyle keyifli okumalar.
Kitapta yaşanılan acılar, derinlere inildikçe geçmişin iç yüzü,"İnsanlık Savaşı'nın" hüküm sürdüğü bir çağda yaşanan var olma mücadelesi, 60 yıllık dokunaklı bir aşk hikayesi ve unutulmaya yüz tutmuş geçmişin her an gün yüzüne çıkma gibi bir alışkanlığın bizi sürüklediği hikayenin ortasında kendimizi bulduğumuz bir Livaneli eseri.
Herkesin mutlaka kütüphanesinde bulundurması gereken sayılı kitaplardan biri. Şimdiden keyifli okumalar dilerim...
Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim dediğim bir eser olmuş gerçekten. Yazarın ,hikayeleri adeta içimize işler gibi bir üslup kullanması, buram buram komşuluk duygusunun işlenmesi ve yüreğimize dokunan aile sıcaklığının hissettirilmesi kelimenin tam anlamıyla bize muazzam bir eser armağan etmesini sağladı. Kalemi daim olsun yazarımızın...
