Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aydın Nasuh

Sahip olmak" biçimli davranışlarda, çeşitli nesnelere sahip olmak değil, bütün bir davranış biçimi ve dünyaya bakış açısıdır önemli olan. Herşey ve herkes ihtirasın birer nesnesi olabilirler. Güncel yaşamda kullandığımız şeyler, karşılaştığımız insanlar, mal-mülk. törenler, iyi davranışlar, bilgiler ve düşünceler. Tüm bu şeyler kendiliklerinden "kötü" değillerdir. Onları "kötü" ya­pan, yani kendimizi gerçekleştirmemizi engeller ve özgürlüğü­müzü kısıtlar olmalarına neden olan, bizim onlara yanlış yaklaş­mamız, onlara tutunmaya çalışarak, kendimizi onların zincirle­rine tutsak etmemizdir.
Reklam
Bir kimse diğerinin üzerindeki elbiseyi alacak ol­sa, ona hırsız denir. Peki, elinde imkânı varken bir fakiri giydir­meyen kimseye ne ad vermeli?" Basillius
...toplumsal göreneklere ve alışkanlıkla­ra dayalı evliliklere dikkatle bakacak olursak, birbirini gerçek­ten seven çiftlerin azınlıkta olduğunu hemen farkederiz. Top­lumsal görev duygusu, gelenekler, karşılıklı ekonomik çıkarlar, çocuklara olan ortak ilgi, karşılıklı bağımlılık ya da korku, ba­zen de birbirine duyulan nefret, genellikle "sevgi" olarak yaşan­maktadır. Eşlerden birinin ya da ikisinin birden birbirlerini hiç sevmediklerini, belki de hiç sevmemiş olduklarını anlayana dek bu böyle sürüp gitmektedir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gerçekte İncil’de kendini gizleyen, gözlere gözükmeden İncil’in sayfalarında dolaşan “Deus Abscondilus” (invisible God), göze görünerek bu sayfalarda “Dolaştırılmış” olan İsa Mesih değil, doğrudan doğruya Tyanalı Apollonius’tur.
Ucuz ve sanat­tan uzak bir roman okumak, gündüz zamanı hayal görmekten farklı değildir. Böyle bir kitap, okurda hiçbir üretici tepki doğur­maz. Tıpkı boş bir televizyon programı seyrederken, düşünülmeden atıştırılan çerezler gibi, bu roman da öylesine "yutulur". Ama örneğin Balzac'ın bir romanını üretici olarak, içsel bir ka­tılma ile. yani "olmak" ilkesini harekete geçirerek okuruz. An­cak çoğu kez böyle değerli romanlar bile, tüketim toplumlarında, "sahip olmak" yönlenişi ile okunmaktadırlar. Merakı uyan­mış olan okuyucu, kahramanın ölüp, ölmediğini veya genç kızın o adama aşık olup, olmadığını öğrenmek istemektedir. Roman bu aşamada, onu heyecanlandıran, mutlu ya da acılı sonu ile de rahatlamasını sağlayan bir araç görevindedir. Sonucu öğrendi­ğinde, bütün öykü sanki anılarında yeniden canlanıyormuşcasına, onundur artık. Ama bu romanın okunması ile okuyucu yeni bir bilgi edinememiş, insan hakkındaki görüşleri de pek derinleşmemiştir. Belki kendini romanın kahramanı ile özdeşleştirmesi sonunda, kendisi hakkında bir şeyler öğrenebilmiştir, hep­si o kadar.
Reklam
Tüketilen şeyin kişiden geri alınması imkânsız olduğu için, bu durum korku duygusunu azaltmaya yarar. Ama her tüketilen şey, tüketildiği andan itiba­ren. tüketiciyi tatmin edemez hale geldiği için de. insanlar yeni­den ve daha fazla tüketime yönelmek zorunda kalmaktadırlar. Bu çarkın sonu bir türlü gelmeyince, hep tatminsiz bir çırpınış içinde bocalayan modem tüketiciler, kendilerini şu formülle ifade etmektedirler: "Ben, sahip olduğum ve tükettiğim şeyler dı­şında bir hiçim."
Ortalama insanlar kendi sorunları ile uğraşıp, boğuşmak­tan kafalarını kaldırıp da, bir türlü kendi dışlarında nelerin olup bittiğine bakma fırsatını bulamamaktadırlar.
Endüstri toplumları, makinalar tarafından üretilmeyen herşeye ve makina üretmeyen her insana olduğu gibi, doğaya karşı da saygısız ve umursamazdır.
"delilikten, girdiğim kapıyı kullanarak kaçıp kurtulamam, —ayrıca bunu yapmak da istemiyorum."
Reklam
Birbirlerine sarılmış aşıklar umutsuzca yalıtılmış sevinçlerini tek bir benliküstülük halinde kaynaştırmaya çalışırlar boşuna. Doğası gereği her vücut bulmuş ruh yalnız olarak acı çekmeye ve zevk almaya mahkumdur.
Eğer hayata bir başkasının vücudunun parçası olarak başlıyorsanız, bağımsızlığınız bir uzvun koparılmasıdır. Çift olmak bize aynı zamanda bir başkası olduğumuzu, biriyle tek parça olduğumuzu hatırlatır, bizi yeniden buna ikna eder. Âşık olan (ya da yasta olan) herkesin bildiği gibi, kibarca ayrılık denilen şey aslında bir uzvun koparılmasıdır.
TEKEŞLİLİĞİ seçmek, eşinden başkasını arzulamamayı seçmek değildir kuşkusuz; kendi tekeşlilik fikrini zedeleyecek hiçbir şey yapmamayı seçmektir. Herkes kendi (çoğunlukla bilinçsiz) sadakat standartlarıyla oynaşır. Ama insan asla sırf eşine sadık değildir, aslında her zaman ancak sadakatin kendisine sadıktır.
İnsan bir tartışmaya girmesin, bir daha boyun eğmek istemez. Araya araya bazı haklı nedenler de bulur ve söyler ve sonra sıkı sıkıya bağlanır bunlara. Doğru oldukları için değil, söylediklerinden dönmemek için.
"hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmaması için auschwitch'ten bu yana bunca emare birikmişken hala felsefe yapıyor, şiir yazıyor olmak bir yana, yaşıyor olmak bile bir karabasan gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyorsa ve hala yaşıyorsak; direndiğimiz her yerde iktidarların kadir-i mutlaklığını dengelediğimizi, geri çekildiğimiz her yerde oyunu iktidarlara terk ettiğimizi fark ediyorsak; çıkışsız, ümitsiz, kısır döngüler içinde, giderek daha kötüye gidişi her an hissederek hala yaşıyorsak; intihar etmiyor ve yaşıyorsak; hayatlarımızı iyi ve kötü, doğru ve yanlış gibi estetik, etik kategorilerle değil, kötünün kötüsü, yanlışın yanlışı gibi "alt" kategorilerle ifade ediyorsak; ve yaşadıklarımız ancak bir öfke yığını olarak içimizde birikirken, üstüne üstlük ayakta kalmamızı sevgilerimizden çok öfkelerimize borçlu olduğumuzu da fark ediyorsak... belki de tüm bu farkındalığımızdır yıkıcılığımıza etik ve estetik bir değer katabilen."
Geri17
120 öğeden 106 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.