Yaşar Kemal Anadolunun ölümsüz bir abdalıdır. Birçok eserinde üslubuyla adeta bize Anadolu'yu yaşatır. Eşsiz bir anlatımla adeta okuyucuyu yarattığı kahramanının düşünceleriyle yaşatır.
Eserlerinde Çukurova havası ağır basar. Havası derken çiçeğinden tutun da böceğine kadar bizlere bir botanikçi gibi detay verir. Bir nevi Çukurovayı yeniden bize yaşatır.
Yaşar Kemal Anadolunun yaşayan abdalıdır dedik. Onun eserlerini okurken bir anda kendinizi Dedekorkut ile başbaşa bulabilirsiniz. Çünkü aslında o sadece roman adı altında eserlerini yazmamıştır. Aslında o her eserini bir destan havasıyla yazmıştır. Üç Anadolu Efsanesi'nde kendinizi adeta Karacaoğlan, Köroğlu ve Halil ile Anadolu'nun derinliklerinde hissedersiniz.
Konuşturduğu kahramanlar sanki içimizde yaşayan halk kahramanlarıdır. " İnsan anadan yiğit doğmaz, insanı hem yürekli hem de korkak yapan görgüsü ve aklıdır." [ Üç Anadolu Efsanesi s.29]
Üç Anadolu Efsanesi'nde halk arasında bilinen üç hikâye anlatılır. Yaşar Kemal binlerce yılın birikimiyle kelimere doğal görünüşleriyle sihir yaptırmıştır. 222 küsür sayfadan oluşan eseri okurken nasıl bittiğini bile anlamıyor okur.
Sözün özü halk söylencelerine, efsanelere karşı duyduğu hayranlıkla aslında Anadolu'ya olan borcunu ödemiştir.
"Güç ve para, süsler, mücevherler, zengin giysiler, ağır yemekler insanı ruhundan, Tanrısından koparıp şeytanın mekânına çeker. Dünya nimetleri şeytan işidir. Allah'a yakın olmak istiyorsan, sakin ve sade ol."
"Asırların birikimi, insanları teknolojinin en üst kademelerine ulaştırmış, zekalarını geliştirmişti ama aynı insanların iç dünyaları, davranış biçimleri, iki ayaklarının üstüne dikildiler dikileli sanki hiç gelişmemişti."
İlk defa Hasan Ali Toptaş'ın bir eserini okudum. Akıcı ve duru Türkçesiyle hikâyeyi yaşıyoruz eserde. Baba sevgisinin ön plana çıktığı eserde ölüme yaklaşan babanın Ankara-Denizli arasındaki yolda ruhun derinlikleri zorlanıyor. Yazar bu ölümü Ankara'dan Denizli'ye gelirken her seferinde karşısına çıkan at ile yavaş yavaş babasına getiriyor. Önce İzzet Dayı sonrasında da Gülfen Yengeyle babasının ölümüne hazırlanıyor.
"Babalar alınlara yazılan yalnızlıklardır." sözleriyle bizleri duygusal bir çemberin içine çekiyor. Öte yandan dayanılmaz bir acı halinde Ankara Isparta Denizli Hastane koridorlarında hepimize o havayı yaşatıyor. Henüz hayatta olanın kıymetini bilmenin en güzel örneğini veren yazar, yavaş yavaş geride kalan günlerin üzüntüsünü sabırla nakşediyor.