Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Umut Deniz Arar

Budalalık hep direnir, insan hep kendini düşünmese bunun farkına varabilirdi.
Reklam
Bir savaş patladığında insanlar: '' Uzun sürmez bu, çok aptalca!'' derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez.
Gerçekten de felaketler ortak bir şeydir, ancak başımıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanın kendini Tanrı baba hissetmesi ve kötü yaşam ve kötü yaşam ve ahlak belgeleri dağıtması ne büyük sarhoşluk!
Ben her şeyi kendime mübah görüyorum.
Aslında, önemli olanın yargıdan kaçınmak olduğunu söylemem yanlış oldu. Önemli olan her şeyi kendimize mübah görebilmektir, zaman zaman kendi değersizliğimizi haykıra haykıra itiraf etsek de. Ben her şeyi kendime mübah görüyorum, yeniden, hem de bu kez gülmeden.
Reklam
Yürürken düşünmek
Yürürken düşünmek, düşünürken yürümek sonrada yazmayı kısa bir mola anına indirgemek; yürüyen bedeni geniş, açık mekanları seyir eylerken dinlenmeye bırakmak gibi.
Manevi tarafı doldurmak
Çağın insanı ne kadar çok şeye sahip olursa o kadar çok mutlu olacağını zannediyor. Sahip oldukları ona yeterli gelmiyor ve hep daha fazlasını istiyor. Bu aşırılıkları başka aşırılıklar doğuruyor, hiç şüphesiz bazı insanlarda aşırı yemek alışkanlığı bile bu sebepten kaynaklanıyor. Bir süre sonra bu aşırılıklar insanda fazlalık yapıyor, o noktada ise insan bunlardan şikâyet ederek kendisini mutsuzluğa sürüklüyor. İnsan, maneviyatını besleyeceği yerde maddi tarafını doldurmaya çalışıyor.
Tüketen İnsan
Çok tüketen insan sisteme köle olarak kendi gerçekliğinden kopup sistemin ona sunduğu sahteliği gerçeklik olarak kabul ederek içinden çıkılmaz bir girdabın içine bırakıyor kendini.
Aşk
İtalyan şair Dante ise karanlık bir ormanda yolunu kaybettiğinde ışığı tekrar bulabilmek için aklın timsali olan Vergilius’u rehber edinir. Işık, Işk’tır. Işk ise aşk. Ve aşk sadece aklın bilgeliği sayesinde açığa çıkarılır. “Kurtlar kuzuları nasıl severse âşıklar da sevgililerini öyle sever.” Ancak en başta belirtiğimiz gibi sadece tutkularıyla sevdiğini sanıp âşık olduğunu düşünen kişi aslında sadece bedensel arzularının kölesidir. İnsan bedeninin ihtiyaçları arasında yemek yemek de vardır ve o, sevdiği kişiyi çok acıkmış birinin yemeğinin sabırsızlıkla önüne konulmasını beklediği gibi iştahla bekler. Ancak bu aşk ya da sevgi değil sadece tutkuların ve bedensel ihtiyaçların duygusal sanrılarla açığa çıkmış halidir. Bu tıpkı bir kurdun kuzulara duyduğu sevgi gibidir. Kurtlar aslında kuzuların değil, onları yedikten sonra alacakları hazzın ve doygunluk hissinin peşindedir. “Âşık, iyi bir yol gösterici ve yoldaş olamaz. Çünkü o âşık olduğu kişiyi kendine benzetmeye çalışır
Reklam
Eğer bir filozof nihilist olabilseydi…
Eğer bir filozof, nihilist olabilseydi, olurdu, çünkü insanın bütün ideallerinin arkasında hiçliği bulunuyor. Hatta hiçliği bile değil- yalnızca alçak olanı, abes olanı, hasta olanı, korkak olanı, yorgun olanı, yaşamın içip bitirilmiş kadehlerinden geriye kalan her türlü aşağılığı…
Daha ben istemeden yerine getirilmiş her şeyim.
Daha ben istemeden yerine getirilmiş her şeyim. Ölümsüzlük şuracıkta, bense onu umut ediyordum. Mutlu olmak değil artık dileğim, yalnızca bilinçli olmak.
İnsanları ve saçmalıkları
Bir adam çevresine dalmış, bir başkası mezarını kazıyor: nasıl ayırmalı onları? İnsanları ve saçmalıklarını?
Bir önemi olsaydı…
Eğer bir önemi olsaydı gittiğim yerlerin, tanıştığım insanların, yaptığım uzun konuşmaların, hepsini teker teker dökerdim önümdeki kâğıtlara. Farkım kalmazdı Balzac’tan. Hiçbir farkım kalmazdı Céline’den. Ağır bir dille yazılmış, özenle seçilmiş sıfatlarla dolu tasvirler kaplardı bu sayfaları. Ölümlerini gördüğüm insanların dudaklarının kalınlığından, üzerlerindeki paçavraların dokumasına kadar her ayrıntıyı anlatırdım. Ama ben doğanın bana emrettiğini yapıyor ve unutuyorum. Bütün fazlalıkları unutuyorum. Şekilleri hatırlamıyor ve önemsemiyorum. Tek önemsediğim ve yazmaya değer bulduğum, olayların mantığı. Başka bir şey öğrenmedim ben hayattan. Belki gelecek sefere! Düşük bütçeli filmlerin vazgeçilmez konusu reenkarnasyona has bir dilekle, belki gelecek sefere, diyorum. Ancak şimdilik, dikkat etmiyorum karşımdakinin gömleğinin temizliğine, rengine...
Beş dakika geçti. Raskolnikov konuşmadan, Sonya’nın yüzüne bakmadan odada bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Sonunda ona yaklaştı, gözleri tutuşmuş gibiydi. İki eliyle omuzlarından tutarak, gözlerini kızın ıslak gözlerine dikti. Uzun uzun baktı. Bakışları ateşli, deliciydi. Dudakları şiddetle titriyordu… Birden, hızla eğildi, yere kapanarak kızın ayaklarını öpmeye başladı. Sonya bir deliden kaçar gibi, korkuyla ondan uzaklaştı, geri çekildi. Gerçekten de delirmiş gibi bakıyordu Raskolnikov. —Ne yapıyorsunuz? —diye mırıldandı. Sonya, yüzü bembeyazdı, yüreği sıkışıyordu. —Ne yapıyorsunuz böyle? Benim gibi birinin önünde!.. Raskolnikov hemen kalktı, pencereye doğru yürüdü, yabanıl bir sesle: —Ben senin önünde değil, insanlığın çektiği acılar önünde eğildim, —dedi.
Sayfa 401Kitabı okudu
Bir insanı diğerinde üstün kılan şey çektiği acılar mıdır?
“- Gerçeklikle hiçbir bağınız yok. Hiçbir zaman acı çekmemişsiniz, yalnızca bir ayyaş gibi başkalarının acılarıyla beslenmişsiniz. Ben ise doğduğum günden bugüne kadar hep acı çektim. Bu yüzden açıkça şunu söyleyebilirim ki, kendimi sizden üstün ve bütün ilişkilerde daha yetkin görüyorum. Siz bana akıl veremezsiniz. – Asla size kendi inancımı aşılamak gibi bir iddiam yok. Dostum, mesele bu değil. Mesele sizin acı çekmiş olmanız ve benim çekmemiş olmam değil. Acılar ve sevinçler gelip geçicidir. Bunları bir kenara bırakalım, boş verin gitsin. Mesele bizim düşünebiliyor olmamız, birbirimizi düşünmeye ve tartışmaya yetkin insanlar olarak görmemiz. Görüşlerimiz her ne kadar farklı olsa da bu durum bizi hemfikir kılıyor. Ah dostum, bu evrensel delilikten, yeteneksizlikten, ahmaklıktan nasıl bıktığımı, sizinle her seferinde ne büyük bir keyifle sohbet ettiğimi bir bilseniz! Zeki bir insansınız ve ben bunun keyfini çıkarıyorum.”
Reklam
Ölüme engel olmalı mıyız?
Eğer ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaretse insanların ölmelerine engel olmak niye? Bir tüccarın ya da memurun fazladan beş, on yıl yaşamasının kime ne faydası var? Tıbbın gayesi, ilaçların acıları hafifletmesi olarak görürseniz kaçınılmaz olarak ortaya şu soru çıkar: Acıları hafifletmenin amacı nedir? İlk olarak, acıların insanı kusursuzluğa götürdüğü söylenir. İkinci olarak ise, eğer insanoğlu acılarını haplarla ve damlalarla hafifletebileceğini öğrenirse, bugüne kadar onları hem her türlü kötülükten koruyan hem de onlara mutluluk bahşeden dini ve felsefeyi tümüyle terk edebilir. Ölüm döşeğindeki Puşkin korkunç acılara maruz kalmış, zavallı Heine birkaç yıl felçli yaşamıştı. Peki acı çekmedikleri takdirde bir amip gibi bomboş ve anlamsız bir yaşam sürdürecek olan falanca Andrey Yefimıç ya da Matryona Savişna'nın hasta olmasına engel olmak niye?