Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Halis Tan

Halis Tan
@Halistan
"Dünyadaki en sağır edici ses, acı çeken bir mazlumun suskunluğudur! "
Ögretmen
Lisans Felsefe ve Edebiyat
Eskişehir
Eskişehir
14 okur puanı
Nisan 2017 tarihinde katıldı
Ahlaksal
Eğer bir yerde çoğunluk kendini olduğyndan daha ahlaklı göstermeye çalışıyorsa, orada ahlak sorunu vardır.
Sayfa 100 - BilgiyayıneviKitabı okudu
Reklam
Aşk her şeyden evvel hissi bir alışkanlıktır. Gözleriniz belli bir güzelin yüzüne alışır; muhayyelemiz belli bir hava içinde sarılı kalır; kalbimiz yanlız bir sesin, bir ismin tiryakisi olur ve bunu değiştirmek zorunluluğu başgösterince insan kendini çırılçıplak soyulup evinden sakağa atılmış, kimsesiz, avare yaşamağa mahkum olmuş hisseder.
Sayfa 39 - Bilgi yayıneviKitabı okudu
'İfade edilmemiş duygular asla ölmez; sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler.' - Sigmund Freud

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Hayalleriyle hayatı arasında uçurum olmamalı insanın. Hayalin bile saygısı olmalı gerçeğe. Umulur ki o vakit gerçeklik de bizim hayallerimize saygı duyar, bir nebze hakikat katardı onlara."
Bir günah bulsam da işlesem. Göt kadar kasabada üç meyhane. Beş tekel büfesi. Dört cami. Kasabalı ellisine kadar meyhanelerde içip içip, ölene kadar camilerde nedamet getirecek. Dünyanın en zor işi ölmek. Kasabada pazar günleri gibi.
Sayfa 60 - KarakumKitabı okudu
Reklam
Benim saatim artık işlemiyor. Benim saatim artık durmuş. Sabit bir noktaya, belli ana takılıp kalmışım... Benim şimdimi bir geçmiş rehin almış bırakmıyor.
Sayfa 60 - KarakumKitabı okudu
Evet Filistin
Bir gün büyüyeceksin Çocuğum sen, sakın Son taşı atma özenle sakla Dikmek için Zalimlerin mezarları başına
Sayfa 335Kitabı okudu
Tarihte bir kez daha insanların el attığı herşeyin iyiyle kötünün bir karışımı şeklinde ortaya çıktığını görmüş olduk. Öte yandan, sosyalist olarak adlandırılan ülkelerdeki olumsuz yanlardan ölümünden elli, yüz yıl sonra Marx'ı sorumlu tutmak doğru olmaz. Ancak belki de onun komünizmi de insanların yöneteceğini pek fazla düşünmemiş olduğunu söyleyebiliriz. Bir "mutluluk ülkesi" hiçbir zaman varolamaz. İnsanlar her zaman yeni problemler yaratacaklardır.
Kötü bir davranışta bulunduğun bir insanın seni affedip affetmediğini bilemezsin. Tam da bu yüzden bu konu senin için yaşamsal bir öneme sahip olur. Bu senin etinde kemiğinde duyduğun bir olaydır. Bir insanın seni sevip sevmediğini de bilemezsin. Tek yapabileceğin böyle olduğuna inanmak ve bunu ummaktır. Ve de bu, senin için, üçgeninin iç açılarının toplamının daima 180 derece etmesinden çok daha önemli bir şeydir. Ne de "nedensellik yasası" veya "sezi biçimleri"dir ilk öpücüğünü verirken gelen aklına!
Küçük göl sonsuz bir okyanusa dönüşmüş gibiydi - büyüklük ya da derinlik bakımından değil de içerdiği binlerce ayrıntı, oya gibi işlenmiş çırpıntıları bakımından. Sofi, bu gölü en ince ayrıntısına kadar anlayabilmek için bir ömrün bile yetmeyeceğini, insanın bu eşsiz sırrı hiçbir zaman tümüyle kavrayamayacağını anladı.
Reklam
"İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar, sorunlarının, dramlarının, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. Büyük ve korkunç bir bilinmeyen "
"Kiliseler, dev dinlerin uzaktaki fabrikalarında üretilen yalanları insanlara satan mağazalardır."
"Wilhelm Weischedel, bilgince yazılmış, ama güç anlaşılır olan bir sürü felsefe literatürünü bir yana iterek birçok filozofun düşünce sistemini ve hayat eserinin özünü alışılmamış bir tarzda o kadar güzel birbirine bağlamaktadır ki, bu üslupla, karşısına çıkan karmaşık meseleleri kolayca anlaşılır hale getirmiştir. Felsefenin Arka Merdiveni, okuyucuyu anekdotlarla hafifletilmiş girişlerin berrak yolundan geçirerek bir ön bilgiyi şart koşmadan doğrudan ele aldığı filozofun düşüncesinin merkezine götürmektedir. Miletli bir tüccar olan Thales den başlayarak felsefenin ölümünü ilan eden modern filozof Ludwig Wittgenstein a kadar ki dönemi kapsayan iki bin beş yüz yıllık Batı felsefe tarihi, burada bilimsel bilgiçliğe ve akıl hocası tavrına düşülmeden bu sanatın tüm araçları kullanılarak anlatılmıştır."Rheinische Merkur"Weischedel, büyük filozofların anlaşılmasına götüren yolun, daha basit ve daha dolaysız olarak kalın kalın ciltlerden ya da eserlerinin bilgiççe yorumlarından değil, sürprizlere açık mutfak ve yatak odalarına girmelerine imkân veren arka merdiveninden geçtiğini keşfetmiştir." Der Spiegel
Öğrenme sevincinden aşağı kalmayan bir başka sevinç de, düşünen insanlarla kendini birlik halinde duymanın, “ispatlıyorum, öyleyse birleştiriyorum” diyebilmenin verdiği sevinçtir. İnsanoğulları, mutluluk dedikleri şeyin en temizini, kendilerini başkalarına yaklaştıran duyguda aramışlardır. Rousseau’ya göre: “Biz yalnız kendimizin değil, başkalarının da mutlu olmasını istiyoruz ve bu mutluluk bizimkine zarar vermedikçe onu arttırır”.
Sayısız dinler ve felsefeler, herkese: “Erdemli olmaya, kendi ruhunuzu kurtarmaya bakın!” diyerek, ahlak sorununu basite indirmişlerdir. Dört bir yanı kötülükler, bayağılıklarla çevrili bir insanın kendi kusursuzluğu ile övünebilmesi olacak şey midir? Bireysel denilen ahlak topluluğun ahlakına bağlıdır ve asıl sorun da, bir insan topluluğunun şu ya da bu üyesini yükseltmek değil, topluluğun kendisini yükseltmektir. Bilim ahlakı, toplumlarımızı yükseltecek güçte olan şu iki büyük duyguyu, kötülükten nefret ile insan sevgisini uzlaştırmamızı başaracaktır.
Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor. O yüzden değil mi içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? “Anlatsam mı, anlatmasam mı?” kararsızlığımız. “Bu sevgi beni acıtır mı?” kuşkularımız.
Reklam
İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.
Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.
Başkalarına duyduğumuz inanç, kendimizde neye inanmak istediğimizi ele verir.