Enkidu, sen yanıma astığım balta, sen kolumun gücü,
kemerimdeki kılıç, önümdeki kalkanım,
bayramlık giysim, kasığımın örtüsü,
olmaz olası bir cin elimden kaptı seni!
Ah seninle nasıl tırmandık dağa,
nasıl tutup öldürdük Gök Boğası'nı,
Sedir Ormanı'nda saklı Humbaba'yı nasıl devirdik!
Nedir şimdi bu uyku, seni böyle kavrayan bu uyku?
Kararıp gittin, duymuyorsun artık beni!
''Hayatın en üzücü kısmı, size en güzel anıları veren insanların bir anı haline gelmesidir''
Sayfa 80 - Bu sözleri Gılgamış dostu Enkidu'nun ölümü üzerine sarf ediyor.Kitabı okudu
Hayat böyle yaşanmalıydı, gayesizce dolaşarak, bir mola ve yola devam, beyaz çizgiyi izle, bir sigara yak ve çölün şaşırtıcı ğöğünde anlamları ara boşuna.
Örneğin benim hiçbir şeyim yok ama olsun isterim. Askerim, yiğittim ama ne işe yaradı ki bütün o savaşlardaki yiğitlik? Hiç! Aç kaldım, keşke muhallebi çocuğu gibi evde otursaydım.
Kim bilir ne kabuslar görüyor geceleyin! Ara sıra inlediğini duyuyorum, özellikle de savaşları sayıklıyor. Rüyasında neler gördüğünü bilemiyorum. Merhamet hastalığına tutulmuş.
Pişmanlıktan ve korkudan çarpılmış suratlarınız, kırış kırış olmuş dirsekleriniz, modası geçmiş donlarınız, eskilerimizi giymek için yaratılmış vücutlarınız… Siz bizim, bizi biçimsiz gösteren aynalarımızsınız, tıkacımız, yüzkaramız, tortumuzsunuz.
Büyük bir tutkuyla gelen aşklar, ne onur ne erdem kazandırır erkeklere. Ama zarafetle gelince Afrodit, hiçbir tanrıça yakınlaşamaz bile güzelliğine. Yüce tanrıçam, hiç hedef olmasaydım keşke tutkuya batırılmış o şaşmaz altın oklarına.