Görüyorum gözlerinden düşeni
Suratın yıkık, ağlıyorsun galiba
Gözyaşların süzülüyor ıslak elbette
Açıyorum avuçlarımı gözyaşlarına
Kızgın bir taş düşüyor avuç içlerime
Alıp basıyorum o taşı yüreğime
Yüreğimin alazında o taş soğuyor
Gözlerine bakıyorum okyanus gibi
İyi ama ben okyanusta yüzemem ki
Öyle seslere basıyorsun ki perdesiz bir sazda
Duyup hissediyorum ama söyleyemiyorum ki
Çaresiz bir kızgın taş düşüyor avuç içlerime
Alıp basıyorum o taşı yüreğime
Yüreğimin alazında o taş bile soğuyor
Sabahlarım zordur benim bilirim
Yüreğim, son kullanma tarihi geçmiş bir konserve gibiyim
Seni görmemi çok görme turfanda bir sebze gibi sanki
Lakin yıkma yüzünü ve düşün de öyle söyle sözünü
Kızgın bir taş gibi alıp o yakıcı sözünü
Alıp basıyorum bir kızgın taş gibi yüreğime
Yüreğimin yangınında o taş bile soğuyor..
gel ve al
bazı sahneler, bazı cümleler vardır ki, okyanusların karanlıklarında yüzen fosforlu balıklar gibi hafızanızın derinliklerinde ışıklar saçarak yalnız başlarına dolaşırlar.
kendi içinize kapandıkça, yalnızlaştıkça, hayatın görünen yüzünden diplere kaçtıkça, osahnelerle cümlelerin ışığı daha keskinleşir, renkleri daha canlanır, onlara
o istanbul
ı
hangi soruydu birbirimizden ödünç aldığımız
hangi akşamda kaldı fırlattığımız kadehler
yürüdükçe zaman da yürüdü bizimle
durdukça teklerdi dünya
Bırakın Rahat Sevişelim
Birbirinin yatak odasını takip ediyor herkes. Tanımadığım isimler, tek laf etmediğim insanlar yatak odaları ile duruyor karşımda ve bütün insani değerler, aldatıp aldatmama üzerine kurulu.
Nedir aldatmamak diye sorsanız; gözlerim yaşararak izlediğim, hemcinsinin ölüsü başından saatlerce ayrılamayan ve ona kalp masajı
"Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?"
Sayfa 21
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve aha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.
Sayfa 90
- Kadın 20. Yüzyılda özgürlüğüne kavuştu.
Yok yahu! Peki sonra ne oldu?
- Hiç. İş kölesi oldu.
...
Feminist kadınlığını sadece düşünür. Oysa bugün en çok ihtiyacı olan şey onu yaşamaktır.
Erkek ise erkekliğini sadece yaşar. Oysa bugün en çok ihtiyacı olan şey onun üzerine düşünmektir.
Kadınlar beceremedi. Kimbilir belki erkekler
Tanrı'nın kötü bir romancı olduğunu düşünüyorum.
Yarattığı bütün insanlar arasındaki ilişkiyi tesadüfler üstüne kuran, olayların sıkıştığı bölümleri tesadüflerle çözen bir romancıya iyi bir romancı demem ben.
Sayfa 2
Küçücük anlar var hepimizin hayatında, bir tohum gibi, o anın içinde ne olduğunu bilmiyoruz ama ondan bir tanesini alıp
Dar kafaların yalayıp yutması gereken bir kitap. Tarihin bütün dönemlerinde hedeften inmeyen cinsel kimlik ve sekse dair iyi bir araştırma olmuş.
Yazarın bundan önce bir kitabı daha varmış. O kitapsa son yüz yıldan öncesi üstüne yazılmış.
ne önemi var!
her şey olanaklı, aynı zamanda hiçbir şey olanaklı değil; her şeye izin var, aynı zamanda hiçbir şeye izin yok. hangi yönü seçerseniz seçin ötekilerden daha iyi olmayacak. ister bir şey yapın ister hiçbir şey yapmayın, ister inanın ister inanmayın, hepsi bir -tıpkı çığlık atmakla susmanın aynı kapıya çıkması gibi. her şeye bir neden bulunabilir, aynı zamanda hiçbir şeye bulunamaz. her şey hem gerçektir hem de gerçek dışı, hem mantaklıdır hem de saçma, hem görkemlidir hem de yavan. ne herhangi bir şey başka bir şeyden daha değerli, ne de herhangi bir düşünce başka bir düşünceden daha iyidir. neden üzüntümüze üzülüp, sevincimize sevinelim? hazdan ya da acıdan gözyaşı dökmemizin ne önemi var? mutsuzluğunuzu sevin, mutluluğunuzdan nefret edin, her şeyi birbirine karıştırın, allak bullak edin her şeyi! rüzgârın savurduğu bir kar tanesi ya da dalgaların taşıdığı bir çiçek gibi olun. gerekmediğinde direnin, direnmek gerektiğinde ödlekleşin. kim bilir, belki kazanan siz olursunuz. aynca yenilmenizin ne önemi var? şu dünyada kazanılacak ya da yitirilecek bir şey var mı ki? her kazanç bir kayıp, tıpkı her kaybın bir kazanç olması gibi. neden sürekli kesin bir tutum, açık seçik düşünceler, akla yatkın sözler bekliyoruz? bana şimdiye dek sorulan -ya da sorulmayan- sorulara yanıt olarak ateş püskürtmem gerektiğini düşünüyorum.
cioran