Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Nesrin A.

Sizin siz olduğunuz konusunda hiç şüpheleriniz oldu mu? Benim tüm yaşamım boyunca oldu. Kendimi, kendisi olduğunu bilen biri ve kendine yakınlık hissetmeyen bir başkası olarak içimde bölünmüş biri gibi hissetmişimdir hep.
Sayfa 251Kitabı okudu
Reklam
(…) insan başkalarından çok kendisiyle konuşmaktan hoşlanır. Aslında bence, başkasıyla konuştuğunda bile, aslında kendinle konuşuyorsundur.
Sayfa 162Kitabı okudu
Tek bir cümleye çok şey sığdırmak
Filozof ne demiş, bir cümle dünyanın ölçeğidir. Evet, ta kendisi. Bazen kendi kendime düşünürüm, acaba yaşam boyu bunca laf etmemizin nedeni, o cümlenin ötekiler arasından çıkması için midir diye. Hani çaresizliğin etkisiyle söyleyeceğin, yalansız olan. En azından kendine karşı.
Sayfa 125Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Birinin nereye baktığını bilmek mümkün müdür? İnsan, buna veya şuna baktığını düşünür, oysa o içine bakıyordur belki de. İnsanın içinde de görüntüler var elbette.
Çocukken ar­kadaşımızın bize elletmediği parıltılı oyuncağın nihayet bozuldu­ğunu, yaldızlarının pul pul döküldüğünü, alttaki plastik iskeletin öylece sırıttığını gördüğümüzde biz de benzer şeyler hissetmişiz­dir. Ahlaki ilkelerimizden artık pek emin olmadığımız bir anda hâ­lâ dürüst olmakta direnen birinin aslında yıllardır rüşvet yediğini öğrendiğimizde, güzel yazılmış bir kitabın çalıntı olduğu ortaya çıktığında, bir cümlenin tam da doğruyu dile getirecekken gözden kaçmış bir sözcük hatasıyla devrilip gittiğini gördüğümüzde içi­mizde birden çakan sevinç. Apaçık bir rahatlama var orada: Hay­ran olmamız beklenen parlak cisim nihayet boktan çıkmıştır.
Sayfa 136Kitabı okudu
Reklam
Türkiye’de eleştiride -yalnızca edebiyat eleştirisinde değil, topluma ya da kültüre yönelik eleştiride de- reflekse dönüşmüş bir yaklaşım var. Bir yokluk tespitiyle, onsuz yapılamayan şu ilk cümleyle başlıyor eleştiri: Bizde felsefe yok, bizde roman yok, bizde trajedi yok, bizde eleştiri yok, bizde birey yok.
Sayfa 101Kitabı okudu
Orhan Gencebay / İbrahim Tatlıses
Orhan Gencebay’ın yerini, yabancı topraklarda kendine güvenmeyi öğrenmiş, o güne kadar “bozuk” olarak hor görülmüş şivesiden olduğu kadar kendi sevme kapasitesinden de büyülenmiş (Allah Allah bu nasıl sevmek), zaman kaybetmeden hedefi ilerleyen (ben sana dolanayım), uzaktaki ulaşılmaz soyut sevgiliye değil de adı sanı belli bir sevgiliye seslenen (oy oy Emine) şarkılarıyla İbrahim Tatlıses aldı. Uzun yıllar ağabeyinin arzusu, Onur’u ağırlığı altında ezilen, onun adaletine sığınmak zorunda kalan, başkasının onuru uğruna dünya nimetlerinden mahrum kalan küçük kardeş sonunda basmıştı çığlığı: “Ben de İsterem”.
Ölüm Pornografisi
Bu toplum savaş­ta ölen askerlerin ölümünden bir mit, ünlü yıldızların ölümünden bir kült çıkarmaya devam edecek. Hepsinde ölüm yabancı, hep­sinde bir inkâr var. Ama bugünün pornografik ölümlerinin esas malzemesini kültleşen ölüler, muhteşem cenazeler ya da anıtsal­laşmış kabirlerdense kamuoyunda teşhir edilen sahipsiz cesetler­den alması tesadüf değil. Barış Manço'nun cenazesiyle bir üçüncü sayfa kahramanının parçalanmış bedeni arasındaki, Vehbi Koç'un naaşıyla Feri Cansel'in morg çekmecesine tıkıştırılmış cesedi ara­sındaki farkın esas nedenini burada aramak gerekir.
“Ben de İsterem”
İbrahim Tatlıses başkalarının kendisinden daha imkânlı olduğunu gören herkesin pekâlâ içinden geçireceği bu cümleyi pişkin ama aynı zamanda muzip bir ses tonuyla uluorta dile getirebildiği için, Orhan "ağabey"inden boşalan yere onun "kıro" kardeşi olarak oturmayı seve seve kabul ettiği için bu kadar önemli olabildi. Nitekim Türkiye'nin, ağabeyinin vicdanında figüran olmaktan sıkılmış bütün çocukları İbrahim Tatlıses'i çok sevdi. Onun şarkıları sayesinde göğüslerini gere gere konuşmayı, yakın zamana kadar sırt çevirmek zorunda kaldıkları dünya nimetlerinden paylarını istemeyi, inleyip sızlanarak da olsa sonunda hep frene basan tok sesli ağabeyin yardımı olmadan, yabancının aracılığı olmaksızın kendi seslerini duyurmayı öğrendiler.
Düzen yüzünden
Pabucum eskir düzen yüzünden der, Mahsunehanım bir adamla yakalanmış düzen yüzünden der, gemiler fırtınayla batar düzen yüzünden der. “Bu sosyalistlik ne iyi şeymiş,” dedim ona bir gün, “İnsana hiç iş kalmıyo, ne bokluk varsa düzen yüzünden!”
Reklam
Ömrümüz çelimsiz, kısa. Çabamız korkunç ama.
Daima düşünmekle ve daima da aynı şeyi düşünmekle insan aşkın bir fikri-işgâl olduğunu kabul ediyor.
Susmak ve beklemek, müthiş Genciz, namlu gibi, Ve çatal yürek, Barışa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygısız, rahat, Otuziki dişimizle gülmeğe, Doyasıya sevişmeğe, yemeğe... Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri, Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret Ve asıl biz biliriz kederi.
İnsan hikayecilikten kurtulamaz
Şunu düşündüm: En bayağı olayın bir serüvene dönüşmesi için onu anlatmaya koyulmanız gerekir, bu yeterlidir. İnsanları aldatan da bu zaten: İnsan hikâyecilikten kurtulamaz, kendi hikâyeleri ve başkalarının hikâyeleri arasında yaşar; başına gelen her şeyi hikâyelerin arasından görür, hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.
İnsanlarla yakın temasta olmak yerine kendi “hapishanesini” tercih ediyordu: Mekânın bir ıssızlığı vardır Denizin bir ıssızlığı Issızlığı ölümün ama hepsi de Kalabalık sayılır kıyaslandığında Daha engin olan o yerle Bir ruhun kendine açtığı O kutup mahremiyetiyle
Sayfa 145 - Emily DickinsonKitabı okudu
893 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.