Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

MaGeLLaN

MaGeLLaN
@MaGeLLaN
Sağlığımıza zarar veren şeyler ruhumuza iyi geliyor..o yüzden sigarayla öpüşüyor rakıyla sevişiyoruz.
Turizm-Otel
Jupiter
202 okur puanı
Mayıs 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
"Bazen dünyanın bir kasa olduğunu düşünüyorum. Tanrı'nın parasını sakladığı bir kasa. Para biriminin insan olduğu bir evrendeki küçük bir kasa. Tann'nın paraya ihtiyacı olduğu zaman büyük savaşlar, felaketler, ölümler oluyor. Ölenler harcanıyor. Kalanlarsa faiz yaratmak için ürüyor."
Reklam
Türkçe'deki kelimelerin ilk anlamlarının pek de geçerli olmadığı bir yüzyılda piçler, babaları bilinmeyenler değil, babalarına ihanet edenlerdir. Babalarına ve annelerine. Piçlerin ebeveynleri dünyadan doğal ölümlerle ayrılmazlar. Katillerinin adı üzüntüdür. Kinmse öz çocuğunun ihanetlerinden canlı kurtulamaz. Kurtulsa bile içi doldurulmuş bir av hayvanından farksız yaşar. Ve piçler her ne kadar birçok geceyi ailelerinin leşlerinin hayaletleriyle geçirselerde, sabah hissettikleri tek acı bademciklerindeki sigara yanığıdır. Onun tedavisi için gerekenlerse diş macunu ve üç ayda bir değiştirilen diş fırçasıdır.
Gazi Mustafa Kemal bir komutan, devlet adamı ve üzerinde tartışma yapılamayacak bir devrimciydi. Gazi, insanlık tarihinin kaydettiği en önemli strateji dehalarından da birisiydi. Bu niteliği ile İskender, Sezar, Napolyon Bonapart ile karşılaştırılabilir. "Egemenliği Tanrısallıktan çıkarıp bireye vermiş, kuldan vatandaş, ümmetten millet yaratmıştır ve bunu da laik sistemin kaidesi üzerine oturtmuştur. Tanrısallığın temsilcisi olan monarşi yerine halkın egemenliğine dayanan ulus-devleti kurmuştur." Bu devlet, öteki ulus-devletler gibi asimilasyonu bir devlet "yüksek stratejisi" olarak mı benimsemiştir? Hayır. Mustafa Kemal'in devrimciliği burada da kendisini göstermiş, asimilasyoncu değil entegrasyoncu bir eyleme dönüşmüştür. "Ne mutlu Türküm diyene!" Cumhuriyetin kuruluş stratejisi arasında yer alır ve üç temel sütundan birisidir; tam da entegrasyonun özlü ifadesidir. Tüm alt-kimliklerin, Türk üst-kimliği altında yaşatılmasını işaret eder. Türk üst-kimliği, Türkiye Cumhuriyeti ulus-devletinin vatandaşı olmaktan duyulan onurun, gururun simgesidir. Sayfa - 51

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Türkiye tarihinde, nedeni ve sonucu bilindiği halde tartışılan, ucu açık bırakılan onlarca olay var. Her ülkenin tarihi de hiç kuşkusuz bu denli zengindir ama bizdeki kadar çarpıtılanı, farklı anlam ve içerik yükletileni az bulunur herhalde. Resmi tarih, resmi olmayan tarih tezinin ardına sığınmak pek hoşa gider, nedense... Tarih, resmi-gayri resmi diye değil, ciddi tarihçi-gayri ciddi tarihçilerin ürettikleriyle yargılanır. Tüm insanlık tarihi "provokasyonların" da tarihidir. Bir tarihi olay tartışıldığında "o daha açıklanamaz"; "açıklarsam yer yerinden oynar"; "konuşursam Türkiye karışır" vurgulamalarıyla, tüm olaylar daha karmaşık, daha gizemli hale getirilir. Tüm belgeler ortadadır, eksik-fazla anılar yayımlanmıştır. Tezler, kitaplar yazılmıştır. Ama, nedense açıklanmış kısmı açıklanmamış kısmından çok azdır!
1918-1923 arası Anadolu'da bir Mustafa Kemal Paşa olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Bu sorunun yanıtı "hayır"dır. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1923'e dek gerek kendi grubu içinde gerekse tüm toplumsal ve siyasal yapı içinde karşılaştığı düşmanlık ve muhalefet düşünülürse, bu "hayır" yanıtı daha da anlam kazanır. Bırakınız Halife-Sultanı ve onun yandaşlarını; bırakınız dış güçleri ve Anadolu toprağını işgal etmiş olan yabancı düşmanı, Kurtuluş Savaşı'nın sivil ve asker kadrosu bile Cumhuriyet konusunda Mustafa Kemal ile aynı düşünmüyordu. Sivil kadroyu bir yana itsek bile, zafer kazanmış ordu komutanlarının ve Atatürk'ün en yakın silah arkadaşlarının tutumu açıkça, Cumhuriyete karşıdır. Üstelik bu muhalefet, Mustafa Kemal Paşa’nın varlığına, başarısına ve yadsınmaz liderlik yeteneklerine rağmen böylesine şiddetli ve etkilidir. Bütün bu tarihsel koşullar düşünüldüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'süz bir Türkiye Cumhuriyeti'nin düşünülemeyeceği açığa çıkar.
Reklam
İnsan, anladığı ile sınırlıdır. Bir kişinin gelişmişlik ölçütü onun anlama düzeyidir ki bu onun hak ettiği dünyayı yaratır. Anlamak, sınırların içine almaktır, insanın vizyonunun genişlemesi, döküntülerle ve çökelti tabakalarının ortadan kaldırılmasıdır. Bu bir irade işidir. Bu ne dışarıdan gelebilir, ne de zorla yaptırılabilir. Bir insanın cenneti araması gerekmez. Onu hak etmek için herhangi bir şey yapması gerekmez. Öğrenmesi gereken tek disiplin, cehennemini, yani anlayışsızlığını yok etmektir.
Sayfa 208Kitabı okudu
Bir siyasi için, dinin değerinin takdiri, arz edeceği bazı tasavvurlara göre olmamalıdır. Aslında hayırlı düşünceler sağlaması ile ölçülmelidir. Eğer bir karşılığı ve olumlu olanı bulunmadıkça mevcut olanı yok etmek delice veya canice bir iş olur. Hiç şüphe yok ki pek az memnuniyet doğuran dini vaziyetten dolayı, sırf dinin dışında kalan
Millet, kapitalist sınıfların bir uydurmasıydı. Vatan, işçi sınıfını sömürmek için burjuvazinin vasıtası idi. Kanunlar işçiyi ezmek için vazediliyordu. Din, milletleri istismar etmek için uydurulmuştu. Ahlak, ahmakça bir sabır prensibi idi. Her temiz şey, çamura batırılıp çıkarılıyordu. Önceleri susuyordum. Sonraları susmaya çalıştım. Fakat buna devam edemedim. Adi iddialara cevap vermeye başladım. Fakat cevaplarımın tatminkar olması için, açık ve kesin bilgi sahibi olmam gerektiğini anladım. Bunun üzerine peş peşe kitap ve broşür okumaya başladım. Arkadaşlarımın fikirleri hakkında geniş bir bilgiye sahip olmaya başladım. Fakat onlar akıl ve mantıkla mücadele edebilecek kimseler değildiler. Beni şantiyede iş sırasında bir iskeleden aşağıya yuvarlamakla tehdit ettiler. Bunun üzerine şantiyeden nefretle uzaklaştım.
Siyasal İslamcılığın Amerikan güdümünde palazlandırılmasında askerin ne ölçüde etkin olduğunu "Türkiye'nin Siyasi İntiharı: 'Yeni-Osmanlı' Tuzağı " adlı kitabımda belgeleriyle yazdığım için, burada bu bir kaç örnekle yetiniyorum. Dileyen, o kitabımda daha geniş açıklamalar bulabilir. Kimi Siyasal İslamcılara göre: Amerika'ya hayır
"Ömrünüz âh edip vâh işitmekle geçsin,burnunuzun sümüğüne bereket olsun,mekânınızda baykuşlar banlasın,gömleğiniz alev olsun,her parçanız bir kurdun ağzında kalsın,Allah size uyuz versin de kaşınacak tırnak vermesin,kefeniniz kara bezden olsun,iki gözünüz bir delikten baksın,Sûr üflendiğinde hiçbiriniz duymasın" ----------------------------------- "Ayağına Kabe sevabı yazılsın,Allah yavuz dilden kem nazardan saklasın,Hakk Teala yavuz,yüzsüz,utanmaz avrat kazasından saklasın,yolun Hicaz olsun,el kazana sen yiyesin,mutluluk yağmuru altında kaftansız kalasın,Allah seni karı şerrinden azat eylesin,üç otuz on yaşın dolsun"
Reklam
Ne zaman ki hikâyemi anlatıp susacağım, artık sadece yeni hatalar yapacağım! Zamanı dörtnala koşturacak kadar yabancı hatalar! Duvar saatlerini mıknatısa tutulmuş pusulaya çevirecek kadar bilinmeyen hatalar! Daha önce kimsenin yapmadığı, adını bile duymadığı hatalar! Kayıp bir kıtanın ya da dünya dışı bir hayatın keşfi kadar muhteşem ve tanımlanamayan hatalar! Makineler yapan makineleri yapan insanları yapan makineleri yapan insanlar kadar olağanüstü hatalar! Tanrı’nın icadı kadar dev hatalar! Tanrı’dan sonraki en büyük icat olan karakter kadar öngörülemeyen hatalar! Yeni doğmuş bir bebeğin ilk hatası kadar büyülü, doğmak kadar ölümcül bir hata yapmak! Tek isteğim bu… Belki biraz da morfin sülfat.
Goethe'den bir dörtlük; "LaB dich nur zu keiner Zeit zum Widerspruch verleiten. Weise verfallen in Unwissenheit Wenn sie mit Unwissenden streiten." (Hiçbir zaman itirazın seni şaşırtmasına izin verme. Cahille tartışan bilgeler cehalete düşerler.) Bu bana İngilizlerin güzel bir sözünü hatırlattı: "Cahille tartışma, dışarıdan bakanlar aranızdaki farkı anlayamayabilirler!"
Sayfa 146
Kul, iyi bir öğrenci olamaz. Türkiye'de eğitimin temel sorunu, öğrenciye önce kulluktan kurtulmasını, öğrendiğini her şeyden önce kendi keyfi ve zevki, kendi tutkusu için öğrenmesini öğretmektir. Eskiden padişahın kulu olan şimdi de patronunun veya amirinin kulu olmuştur. Amacı, daracık hayalindeki "iyi yaşamı" yakalamaktır (ki Türkiye'de o da yalnızca bol paralı yaşam demektir), yoksa bir işi adam gibi yapmak, hatcl daha önce hiç yapılmamışı başarmak, yaratıcı olmak falan değil. İnsanı yücelten, kanımca insanı aslında insan yapan yüksek idealizm Atatürk' ün vatandaşlarına öğretmek istediği bir şeydi. Ondan sonra Hasan.A li Yücel bu uğurda ömrünü tüketti. Onlardan sonra Türk toplumunu yönetenler ve sözümona eğitiminden sorumlu olanlar, topluma ihanet ettiler. Bugün öncelikle bu ihanet yolundan tekrar Atatürk'ün akıl ve uygarlık yoluna dönmenin, kulluktan çıkarak uygar insan olmanın yollarını aramalıyız.
Sayfa 94
Halk o kadar cahilleşmiştir ki,yaptığı şeylerin veya kendisine yapılanların çoğunun ahlaksızlık olduğunu,bu ahlaksızlıkların er veya geç kendisini zarara uğratacağını,çoluk-çocuğunu süründüreceğini göremez hale gelmiş,safsatayla uyutulmayı tercih eder olmuştur. Türkiye halkı kravat takar,lüks otomobillerde dolaşır, bikinili hatunları
Sayfa 67
Bir lokma ekmek ve bir hırka ile kanaat eden insan yaratıcı olamaz.
Bir lokma ekmek ve bir hırka ile kanaat eden insan yaratıcı olamaz. Bu felsefeyi öven hiçbir düşünce yaratıcı bir toplum ortaya çıkaramaz. Okullarında itaat ve kanaat öğreten toplumlar başkalarına itaate ve kendilerine verilenle kanaate mecbur olurlar. Önce bu bakış açımızı değiştirmeyi,problemi görmeyi ve rahatsız yaşamayı öğrenmeliyiz. O zaman yaratıcı olmadığımızı sandığımız yerlerde de ne kadar yaratıcı olduğumuzu göreceğiz.
Sayfa 37
58 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.