Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Müderris İdris

Bu dünyada hiçbir düşmanım yok, çünkü en çetin kavgaları kendi içimde yaşıyorum. Kendim varken bana zarar vermesi muhtemel bir başkasına ihtiyacım yok.
Reklam
Ağrılar, sızılar, kederler izafidir; kıyasla artıp azalırlar. Kıyas ortadan kalktığında, keder dahi bir saadet türü olur. Çektiğimiz acıların büyüklüğü, biraz da acı çekmediğimiz günlerle yaptığımız kıyas yüzündendir. Kederimizi arttıran, kedersiz zamanlarımızla yaptığımız mukayesedir. Sonradan kör olan bir ressamın görmemekten çektiği acıyla, doğuştan ama olan birinin çektiği acı, her ikisi de şimdi göremiyor olmalarına rağmen, aynı olabilir mi? Doğduğumuz günden beri bu acıları çekiyor olsaydık, şimdiki mevcudiyetine rağmen belki onu hissedemeyecek, hatta alışarak ondan lezzet almaya başlamış olacaktık. Acımızı arttıran, acıya karşı dayanma gücümüzü azaltan, ıstıraplarımızın ateşini yükselten eski mutluklarımızla yaptığımız kıyaslardır.
Sayfa 22 - hayykitapKitabı okuyor
Yaratan Rabbinin Adıyla Oku! Hira, Mekke'ye bakan bir dağın tepesindeki küçük bir mağaraydı. Yirmi üç yıl sürecek bir yolculuk bu mağaranın içinde başlamıştı. Hikâye, “Oku! diye seslenen yüce bir hitapla başlangıç bulmuştu. Bu hitaba Hz. Peygamber, “Ben okuma bilmem." diye yanıt vermişti. Bu sözün karşılığı ise şu şekildeydi: “Yaratan

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ölçümüz Allah’ın sözleri değil, etrafımızdaki insanlar. Böyle olunca bahaneden bol bir şey yok! Allah’ın bize karşı iyi, merhametli, hoşgörülü ve cömert olmasını bekliyorken acaba biz bu beklentilere uygun bir hayat yaşıyor muyuz? İnsan hastalanır, saçı ağarır, beli bükülür, temizlenmese kötü kokar ve ölümlüdür ama yine de “Hayat benim, dilediğim gibi yaşarım” der.
İstanbul YayıneviKitabı okuyor
İnsanlar: ‘Bu kadar kötü varken ben yine iyiyim’ der. Kur’an ise uyarır: Baksana şu nefislerini temize çıkartıp duranlara! (Nisa Suresi 49). Çoğu insan Müslümanlığı bir kimlik gibi taşır, “Allah var” der yok gibi yaşar, Kur’an’a iman eder ama ondan haberdar olmaz. Örneğin Müslümanlar olarak Kur’an’ı çok severiz ama “Öyle uzaktan uzaktan, hiç dokunmadan; nasıl da sevdik seni Kur’an” dercesine onunla aramıza mesafe koyarız. Bir insan Allah’a inanmasına rağmen O’nun sözlerini dikkate almadan nasıl yaşar? Nasıl hiç haberi olmaz Rabbinin ne söylediğinden? Her şeye vakit bulan insan, okunup anlaşılmayı en çok hak eden Kur’an’ı nasıl olur da açıp okumaz ve anlamak için az da olsa vakit ayırmaz?
İstanbul YayıneviKitabı okuyor
Reklam
Her şeyden önce doğru bir Allah, din ve peygamber tasavvuruna sahip olmamız gerekmektedir. Şayet aklımızı devre dışı bırakarak, Kur’an’ın Allah, din ve peygamber tasavvuruna bakmazsak, din adına uydurulmuş şeyleri dinden sanarak onlara inanmamız ve onları savunmamız kaçınılmaz olacaktır. Çünkü hem Allah’ın yaratılıştan bize vermiş olduğu akıl ayetini hem de aklımızı kullanarak anlayıp kavramamız gereken vahiy ayetlerini hiçe sayarak doğru ve sağlıklı bir din anlayışına sahip olamayız.
Sayfa 17 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
Din, insan içindir; insan din için değildir. Ancak bu gerçeğin üzeri örtülünce, dinin doğası bozulup gönderiliş amacının dışına çıkarılınca, insani görüş ve anlayışlar, Allah’ın hükmünün önüne geçirilip özünden uzaklaştırılınca, problemlerimize çözüm olması gereken din, en büyük problemimiz haline getirilmiştir. Allah’ın varlığı ya da dinin gerekliliğini şüpheyle karşılamanın, inkâr etmenin ya da gerektiği gibi dikkate almadan yaşamanın temel nedenlerinden biri, din adına uydurulan şeylerin, gerçek dinin önüne geçirilmiş olmasıdır.
Sayfa 15 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
İnsanlar, bu dünyada asıl yurtlarına doğru deniz yolculuğu yaparken bazı ihtiyaçlarını temin etmek üzere bir adaya uğrayan yolcular gibidir. Bu yolculardan bir kısmı ihtiyaçlarını giderip hemen gemiye döner ve en rahat yerlere otururlar; bazıları adanın güzelliklerine kapılıp oyalanırlar, bu yüzden gemiye geç geldikleri için hem uygun yerler bulamazlar hem de adadan topladıkları çiçekler, kıymetli taşlar yolculuk boyunca başlarına dert olur. Bir grup ise gemiyi büsbütün unutarak tabiatın çekiciliğine kendilerini kaptırır ve geminin kalktığını bile fark edemezler; sonunda acılar içerisinde kıvranarak ölürler. İşte dünyanın çekiciliğine kapılarak ölümden sonraki hayatı unutanların akıbeti budur. KİNDİ
“Hz. Ali’den: “Ben Rasulullah (s)’ın şöyle söylediğini işittim: “Haberiniz olsun bir fitne çıkabilir.” Ben hemen sordum: “Bundan kurtuluş yolu nedir ey Allah’ın Rasulü?” Buyurdu ki: “Kurtuluş Allah’ın Kitabı(na uymakta)dır. Onda sizden öncekilerin haberleri, sizden sonrasının haberleri mevcut. Ayrıca sizin ihtiyacınız olan hükümler var. O, hak ile bâtılı ayırt eden ölçüdür. Onda her şey ciddidir, gayesiz bir kelâm yoktur. Kim akılsızlık edip ona iman etmez ve onunla amel etmezse, Allah onu helak eder. Kim onun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O, Allah’ın sağlam ipidir. O, hik metli olan zikirdir, o dosdoğru yoldur... O, öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini ala madılar: “Biz etkileyici bir Kur’an dinledik. Doğru yola ile ten bu Kitab’a iman ettik...” (Cin, 72/1-2) Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ecre mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa doğru yola çağrılmış olur.” (Tirmizi, Seva bu’l-Kur’an, 14, 2908)
MÜTALAA YAYINLARIKitabı okuyor
Ölüm bir geçiş aşamasıdır, asla son değildir, yeniden yaratılmak hayal değildir. Allah ahirette, sevdiği ve kendisini seven kullarını yeniden nimetleriyle buluşturacağını vadetmektedir. Dikkat edin; ahirette bu dünyada yapıp ettiklerimizden sorulacağız ve onlara göre muamele göreceğiz…
Reklam
Zira sürekli olarak kitap, düşünce ve benzeri şeylerle bağlantı halinde olan kimseler, kuşaklarının, zamanlarının ve toplumlarının gerçeklerinden yavaş yavaş uzaklaşma, kopma, soyutlanma ve yalnızca kitaplardaki kelimeler ve hayallerle haşir neşir olma durumuna düşeceklerinden yavaş yavaş dillerinden, hislerinden, düşüncelerinden, dertlerinden, görüş ve görgülerinden ve çevrelerinde olup biten şeylerden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Bu yüzden düşünülen şeyleri ortaya koymak, konuşmak bir öğretim ve öğreticiliktir. Elbette bu meseleler, gündeme getirilmesi ve konuşulması zor olan siyası vb. meseleler değildir. Bunlar İslam'la, inançlarımızla, düşüncelerimizle ve ideolojimizle ilgili meselelerdir. Zaman, dünya, fikri akımlar, aldatmalar ve bunun gibi şeylerle irtibatı olan meselelerdir. Bu sorunların, yüzde yüz inanç ve düşünceyle ilgili yönleri vardır.
- İslâm'la şereflenen kalbimize, ışığı hiç sönmeyen bir kandil koyan Rabbim, sana şükürler olsun! Uçurumun kenarında çırpınıp duran bahtsızları kardeş kılan, aynı safta buluşturan Rabbim, sana şükürler olsun! Dünyanın bir ucundan gelen incitilmiş bir Kıpçak Türk'ünü Halepli bir kızla evlendiren, onları aynı sevgi halkasının içinde birleştiren, onlara bilge kızlar, bahadır oğullar veren Rabbim, sana şükürler olsun! Dilleri, kavimleri, renkleri, memleketleri farklı binlerce kadını ve erkeği aynı duanın, aynı gözyaşı selinin içinde cem eden Rabbim, sana şükürler olsun! Düşmanı darmadağın eden kahramanlarımızı, tevhidin evini ayakta tutan fedakâr kadınlarımızı aynı ocakta birleyen, aynı çağrıyla yücelten Rabbim, sana şükürler olsun! Yetim ve öksüz bırakılan, itilip kakılan, yıllarca zulmedilen bir köleden, müminlerin izlemeye doyamadığı bir sultan çıkaran Rabbim, sana şükürler olsun! Hatalarımız, günahlarımız, pişmanlıklarımız deryaları doldurmuşken tövbe kapılarını ardına kadar açık tutan Rabbim, sana şükürler olsun! Ali Emre, Baybars Şark'ın Kalkanı
Sayfa 393
Hasan-ı Basri de (Allah kendisinden razı olsun) şöyle demiştir: "Ey Ademoğlu! Sen günlersin. Bir gün geçince bir parçan da gidiyor demektir." Yine şöyle demiştir: "Öyle insanlar gördüm ki sizlerin dirhemler ve dinarlara karşı olan hırsınızdan daha ziyade yaşadıkları vakitlere karşı hırslı idiler."
Büyük sahabi Abdullah ibn Mes'üd (ra.) şöyle demiştir: "Üzerine güneşin battığı, ömrümün eksildiği, ancak amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar, başka bir şeye pişmanlık duymadım.
Bin yılını boş şekilde harcasan fakat sonra tevbe etsen, ömrünün son deminde (ebedi) mutluluğu hak edersin. Cennette ebedi olarak kalma hakkını kazanırsın. Gördüğün gibi bu son vakitte, senin için en kıymetli şey hayatındır. Böylece zamanın asıl nimetlerin cümlesinden olduğu ortaya çıkmış olmaktadır. Bundan dolayıdır ki Allah Teala zamana yemin etmiştir. Rabbimiz gece ile gündüzün birer fırsat olduğuna fakat insanoğlunun bunları zayi ettiğine dikkat çekmiştir. Zaman, mekandan daha önemli olduğundan dolayı zamana yemin etmiştir. Çünkü zaman katıksız, kusursuz bir nimettir. Ayıplanacak ve hüsranda olan ise insandır
392 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.