İbrahim inanmıştı ve şüphe etmiyordu. O, akıl olmaz olana inanmıştı ve o yaşlı adam inancı uğruna orada, yanında biricik oğluyla doğruldu fakat şüphe etmedi. Kaygıyla sağa sola bakmadı. Herhangi bir ağıt da yakmış değildi. Biliyordu ki onu sınayan Tanrı'ydı. Biliyordu ki bu, ondan istenecek en zor kurbandı ve yine biliyordu ki Tanrı, dilediğinde hiçbir kurban zor olamazdı. İbrahim inanmamış olsaydı eleminden donuklaşırdı şüphesiz. Tanrı'nın dileğini yerine getirmeye memur edildiğini anlamaz, buna bir gençlik hülyası der, güler geçerdi fakat o inanmıştı. Demek ki gençti. Hep en iyisi için umut taşıyan dünyadan yaş alır. Hep en kötüsüne hazır olan çabucak çöker ama inanan, daimi bir gençlik sürer. Öyleyse methedilsin bu öykü…
Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
Bir resimli kitap bahçesinde
Kâğıt ağaçların gölgesi altından
Toprak yollarında geçip giden
Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
Sıralarında veremli okulların
Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
Uçup gittikleri
O andan
Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
Ve hâlâ başım
Dopdolu
Bir deftere toplu iğnelerle
Çakılan
O kelebeğin yabancı sesiyle
Rasulullah ص bir adamdan bahsetti.
Uzun bir sefere çıkmış saçı başı dağınık toz içinde
'Ya Rab! Ya Rab!'
diyerek ellerine göğe kaldırıyor.
Ama yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla beslenmiş.
Buna nasıl icabet edilsin?
(Müslim)
ABD ye göç etmeliydim diye düşündüm , bir yelkenliyle dünyayı dolaşmalıydım , bu olay olduğunda okyanusun ortasında bulunmalıydım , her şey bittikten sonra iki liman arasında bir e-posta yollanırdı ve okyanus , küçücük hayatlarımızı , küçücük ölümlerimizi bir perspektife oturturdu
Yıkıntı elçiliğini, peygamberler
Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?
Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin
Bu patlamalar art arda
Bu zehirli bulutlar?
Ey dost, ey kardeş, ey herkes!
Yazın tarihini gül soykırımının
Aya vardığınızda!
Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
Bir resimli kitap bahçesinde
Kâğıt ağaçların gölgesi altından
Toprak yollarında geçip giden
Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
Sıralarında veremli okulların
Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
Uçup gittikleri
O andan
Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
Ve hâlâ başım
Dopdolu
Bir deftere toplu iğnelerle
Çakılan
O kelebeğin yabancı sesiyle