“İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne?”
Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle
Bu zehir zemberek kederler için mi
Bak bütün orkestralar sustu
Bütün ışıkları söndü dünyanın
Korkma
Haydi uzat ellerini
Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir
Bak dinle
Bir seslenen var uzaklardan
Bak dinle
Kader kapıyı çalıyor
Gelme diyorsun
Gelme diyorsun
Bu gel demektir.
“Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum. Bu eksik sana değil, bana ait… Bende inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar. Ama şimdi anlıyorum. Sen beni inandırdın. Seni seviyorum… Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum…”
“Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık olmak içinse erken… Beni sevda yerimden vurdu yine zaman. Şimdi sana söylenecek tek cümle;
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı…”
Birer yolcuyduk,
Aynı ormanda kaybolmuş.
Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe.
Hep aynı kaderde buluşurduk
Sevmeye tutuklu gibi…
Birer tomurcuktuk hayatın kollarında.
Birer çiğ damlasıydık,
Bahar sabahında,
Gül yaprağında…
Dedim ya,
Hiç yoktan susturuldu şarkımız!
Yüreğim kanıyor,
Yüreğim kanıyor.
Bitmeseydi öykümüz böyle..!
Kaçıncı yok oluşum,
Kaçıncı var oluşum bu?
Tanrılardan ateş çaldım
Yüzyıllarca tutuştum, üst-üste yandım.
Bir anka kuşu gibi anne,
Bir anka kuşu gibi;
Kendimi külümden yarattım…
"Demek şimdi gidiyorsun;
Yazdığım son şiir öyle yarım kalacak!
Demek şimdi gidiyorsun;
Kuşlarımız acıkacak, saksılarımız artık sulanmayacak!
Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp aynanın sahtekâr yüzüne...
-oy benim yaralım-
Demek şimdi gidiyorsun;
Beni böyle toz gibi dağıtıp merdivenlerin dibine.!
Herşey tamam diyorsun, git...
Beni viran bir şehir gibi terket...
Haydi git!
Dışarısı ispiyon, dışarısı ihanet...
Seni bir gören olmasın dikkat et!..”
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun Tellersin
pullarsın Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım şeyleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.
İspanya’da çobanlık yapan Santiago’nun kendi Kişisel Menkıbesini bulmak için çıktığı yolculuk anlatılıyor. İki defa aynı rüyayı görmesinin ardından Mısır piramitlerine bir hazineyi aramak için yola koyuluyor. Bu yol boyunca evrenin ruhunu, evrensel dili, tanrının ve doğanın dilini konuşmayı öğreniyor.
“Yüreğin neredeyse hazinen oradadır.”
Ulaşmak istediğimiz mutluluklar bazen çok uzak gibi görünse de aslında çok yakınımızdadır.
SimyacıPaulo Coelho · Can Yayınları · 2023206,5bin okunma